18 Mart 2012 Pazar

Gündem/n 2




Annemle geleneksel kısır partimizi yaptık yine. 15 günde bir yemesem canım çekiyor. 
Kendimin yapıp da doya doya yediğim nadir yiyeceklerden biri. Doyuyorum ama aklıma gelince engel olamıyorum, yapıveriyorum. Söylemesi ayıp çok da lezzetli oluyor.



Karnı aç olanlar için üzgünüm, iştahınızı artırabilir. :(


Kışın güzel domates bulmak zor oluyor burada. O yüzden almıyorduk, yaza saklıyorduk. Ama bu haftakiler güzeldi. Yaz domatesleri kadar olmasa da, domatese benziyor yani. :) Demem o ki, kısırla süper oluyor. :p

Hazır taze sebzelerimiz varken başka bir şeyler daha yapayım diyordum. Ki, sevgili Lezzet Tabağı'nın sayfasında bir tarife rastladım. (Tarifini  Lezzet Tabağı'nın sayfasından bulabilirsiniz. Ona buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.) 
O da sanırım başka bir yerden bulmuş. Önce adına, yapınca da tadına bayıldım. İsmi Havuçlu Rüyâ.

Malzemeleri de çok masrafsız. her evde bulunabilecek türden. 
Çok da lezzetli ve de hafif.
Herkese tavsiye ederim.

Ben çok beğendim.



Hatta rengi itibarıyla yazın çilek ve kivi ile de denemeyi düşünüyorum. 
Jöle gibi görünüyor ama değil.
Muhallebi gibi.
Anlatılmaz tadılır yaa :)


Dersime eşlik eden diğer lezzetler de cappucino'm, topi tanem (bayıldım buna da),
muz ve çikolatam.

Yani bu günlük bunlar. 

Anketime göre benden en çok kitap tanıtımı bekleniyor ama bu ara okuyamıyorum.
Belki önceden okuduğum kitaplarla katılabilirim.
Hem ben de hatırlamış olurum.

Ama inşallah.
Söz veremiyorum.

Keyifli pazarlar...
Yarın ne güzel yazılar çıkar hafta sonuna dair, kim bilir...



Dipnot: Anketime uğrarsanız sevinirim. 


Mim: Psikolojik


Değerli blog arkadaşlarımdan deeptone ve Kuulumsu Kadın beni mimlemişler. Başka arkadaşlarım mimledilerse de haberim olmadı. Sadece bunları biliyorum. İkisine de teşekkür ederim.
Mimin ilginç bir hikayesi var, okumak isterseniz bakabilirsiniz. Sorular öncekilere biraz benzer ama farklı taraflardan yanıtlamayı düşünüyorum.

Haydi bismillah;

1. Kendini seviyor musun?

Bu da soru mu şimdi yaa? :D Şaka tabi. Seviyorum elbette. Sait Faik'in dediği gibi "Bir insanı sevmekle başlar her şey." diyorum. Bu ilk insan da kendimiz olmalıyız. Bunu bencillik, egositliğe kadar da vardırmamak lazım. 

Ama bunun dışında yaptığımın hataların çoğunu kendime yükler, suçu kendimde bulurum. Sebebi ben olmasam da kendime yüklenirim. Acımasız olduğu oluyor elbette ama sonuçta başkalarını değiştirme imkanım daha zor. Bu sebeple kendimden başlarım. 

Bir de öz güven söz konusu ise, aslında kendime çok güvenirim. Fakat bunu pek göstermem, hatta kendim bile bazen farkına varmam bunun. Derin derin incelemek lazım. :)

2. Yapmaktan hoşlandığın şeyler nelerdir?

Daha önce bahsi geçen bir konu. Bakalım neler çıkacak benden...

Yatağıma gömülüp kitap okumayı, yağmurlu günde battaniyenin/yorganın altına girip çıkmamayı, güneşli havalarda temizlik yapmayı, bir hevesle plan yapıp tekrar tekrar değiştirmeyi (en iyisi olana kadar), 
annemi dizi izlerken kızdırmayı (zira hem örgü hem dizi derken kaçırıyor tüm ayrıntıları :) ), 
not almayı özellikle telefonuma (Sonra okuyup hatırlayınca komik ve farklı oluyor.), 
çalışırken sandalyemde bin bir çeşit oturma pozisyonuna girmeyi, 
anılarla dolu olan bir parfümü durduk yere sıkıp o kokuyla geçmişe gitmeyi,
yeni bir ortama girdiğimde başta çekingen davranıp ayrıldıktan sonra hoşuma giden şeyleri hatırlamayı ve gülmeyi, hiç hesapta yokken kendime uygun bir şeyler bulup satın almayı (ama hesapta yokken olan daha güzel oluyor.),
vs...

3. Hedeflerin nelerdir?

Önümde zaten öncelikli hedef olarak atanmak var. Bunu beni takip edenler bilir artık.
Doğru değil biliyorum ama çoğu arzum, hevesim bu gerçekleştikten sonrasına ait. Bir engel mahiyetinde benim için.


Ayrıca huzurlu bir hayat istiyorum. Keyif aldığım, her anını doya doya geçirdiğim anılarım olsun. Hepsi de fotoğraflansın, not düşülsün, yazılsın, çizilsin, ki sonra hatırlayayım ve ileride çocuklarıma göstereyim.

Pişman olmayayım hiçbir şeyden.

Öyle dünyayı dolaşmak gibi uçuk hayallerim yok. Zira hayal kurmayı unuttuğumu fark ettim bu bloga yazmaya başladığımdan beri.

4. Kendini bir cümleyle anlatabilir misin?

Benim için zor bir soru. Çünkü hiçbir kişilik tek bir niteliğe sığdırılamaz bence. Çok çeşitli ve farklı yoğunluklarda bir karışımız hepimiz. 

"karışık" diyebilirdim.

Beni benim kadar iyi tanıyan birine sorduğumda "zeki" dedi. Nerem zeki, o ayrı konu.

5. Nefret ettiğin şeyler nelerdir?

Nefret çok katı bir kelime, o yüzden hoşlanmadığım şeyler diyebilirim. 
Bunun yanında, her hoşlanmadığım, kınadığım şeyin başıma geleceği düşüncesiyle kendimi biraz esnetmeye çalışıyorum. Sırf bu açıdan, zaten nefret derecesine ulaşması daha zorlaşıyor.

Bir şeyler yerken ağız şapırdatan insanlardan daha doğrusu şapırdatma eyleminden, kişiliğe yönelik değil elbette, hoşlanmıyorum.

En ihtiyacın olduğu zamanlarda elektriğin, suyun kesilmesi, kontörün/dakikanın bitmesi, aradığın kişiye ulaşamamak,
izinsiz eşyalarımın karıştırılması, 
okuması için verdiğim kitabın arkadaşımın arkadaşlarının arkadaşlarında olması ve bir daha geri gelmemesi,
mutfakta hazırlık yaparken müdahale edilmesi,
bir duyum sebebiyle konunun tamamen genellenmesi (çok sinir yaa),
bir şeylerin bilerek abartılması,
bilgisi olmadığı halde bilirmiş gibi konuşma yapanlar
hoşlanmadığım şeyler arasında.

6. Favori şarkıların, filmlerin nelerdir?

Net olarak favorilerim yok.
Okudukça, izledikçe, dinledikçe değişiyor.

7. İlham aldığın kişiler kimlerdir?

Hayran olduğum, ilham aldığım kişiler çok az. Çünkü zamanla bu duyguları hissettiğim kişilerin çok farklı yönlerine şahit olduğum için bütünsel bir derecede ilham yok. Her insanın beğendiğim küçük veya farklı yönleri var. Hepsinden ders çıkarabilirim analiz ile. Ama genellemem. 
8. Birisinin yazmış olduğu ölüm notunu bulmuş olsaydın ne yapardın?

Üzülürdüm. Sebebi ne olursa olsun yaşamaktan vazgeçtiği, pek çok duygudan mahrum kalacağı için üzülürdüm. Bunun dışında da başka yapacak bir şey kalmıyor.


Mimlediklerime uğrayacağım.
Takipte kalın ;)






Dipnot: Anketime uğrarsanız sevinirim. 






16 Mart 2012 Cuma





Bugün Öğretmen Okullarının kuruluşunun 164. yıldönümü.
1848 yılından itibaren öğretmen yetiştiren öğretmen liselerinin her ilde kutlamaları oldu.
Anadolu Öğretmen Lisesi kökenli olanlar bilir günün önemini.
Ben de bu gece bulunduğum ilin Anadolu Öğretmen Lisesinin gecesine katıldım. Ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha hatırladım. 
Genç öğretmen adaylarının şiirleri beni çok duygulandırdı. 
Şiirleri, türküleri, gösterileri, oratoryoları ile bana duygu dolu bir gece yaşattılar.
Ruhumu güzelliklerle doldurdular.

Beni bir yerlerde sabırla bekleyen "karanfiller"ime kavuşmayı çok istiyorum.
Daha çok istiyorum.

"Ben , bir gülüm,sen bahçıvan
Çok açarsam eser senin ,
Mis kokarsam hüner senin,
Ama birde soluversem
Günah senin,günah senin öğretmenim."

29 kere 40 yıl kölesi olunacak bir mesleğin adaylarını, bu kadar basit sınavlarla uğraştırmak, her fırsatta önlerine taş koymak hak değil! Bu kadar basit değil! 

"Öğretmen olmak istiyoruz." nidalarıyla coşan o genç arkadaşlarım için üzüldüm.
İleride kim bilir karşılarına nasıl engeller çıkacak?!.



15 Mart 2012 Perşembe

Kutular Kutular


Herkese merhaba.
Yaptığım şirin kutuların yapılışını istenirse göstereceğimi söylemiştim.
Ve göstereyim, açıklayayım;
:)




İlk olarak Malzemelerimiz;
* Kağıt, karton, gazete kağıdı... Ne isterseniz. 
* Yapıştırıcı
* Makas
*Cetvel
* Kalem

Arka planda da müzik olursa, fena olmaz hani.


Ben renkli kağıt tercih ettim. Elimde karton veya mukavva yoktu çünkü. 
Ama alt ve üst tabanına boyu ölçüsünde çikolata kabından bir miktar karton koydum, sert dursun, ezilmesin diye. Aşağıda göreceksiniz.
Cetvel, kalem ve makas sadece kağıdınızı kare hale getirmek için. 

Evet, kağıdımızı kare şekilde kesiyoruz.
Ben kapak kısmını 21x21 cm,
tabanını 20x20 cm olarak ayarladım.


Birini gösereceğim.
Diğeri zaten aynı şekilde. 
Kare kağıdımızı ikiye katlıyoruz.
Ardından açıp ve çevirip diğer tarafını.
Ki kat izleri belli olsun.


Ve yine açıp köşelerden ortaya doğru birleştiriyoruz.



Zarf gibi olana kadar.



Ve üzerinden, iki tarafı da orta noktada buluşacak şekilde katlıyoruz. 
Yine izler belli ederek.
Ardından açıp diğer taraftan aynı şekilde. Yani sağlı sollu.


Açıyoruz.
Karşılıklı iki tarafı tamamen açık bırakıyoruz.


Dediğim gibi arasına karton koydum ama görünmüyor bitince.
İki yandan tutuyoruz ve aşağıda tuttuğum şekilde kulakçığı içeride birleştiriyoruz.
O kulakçık nerde diye aramaya gerek yok. İzlerinden belli oluyor zaten.



Ve o tarafı alıp içeri doğru büküyoruz.
Diğer yönü de aynı şekilde.




Ve kutularımız hazır!


Bundan sonrası artık sizin zevkinize ve hayal gücünüze kalmış. 
Ama ben sade olarak şu süsü çok sevdim;


Pembe kağıttan yani taban kutunun renginden 2 cm'lik şerit kestim ve kapağa yapıştırdım.


Üzeri için de, 4 tane 1'er cm.lik kırmızı kağıttan kestim.


Ortada birleştirerek iki boy halinde kurdelemsi bir şey yaptım.
Onları birbirine yapıştırdım ve ardından da kutuya.





İşte bu kadar!
Çok zevkli ve kolay.
Sipariş almayı bile düşündüm yani.
Ama evde sevdikleriniz için yapımı kolay ve ideal hediye kutuları istiyorsanız budur.

(Çok mu karışık, ayrıntılı oldu ne?!)
Sorularınız, kafanıza takılanlar olursa memnuniyetle cevaplarım.


Sevgiler...





Not: Anketime uğrarsanız sevinirim. 






14 Mart 2012 Çarşamba

İntikamın Bedeli




Bir film yazısı ile yine karşınızdayım. İzleyip de biriken filmler "yapılacaklar listem"de gariban gariban duruyorlardı. Gönlüm elvermiyor, artık yazayım dedim. Ucundan tuttum bakalım, ne zamana kadar gider. 
Bu ara izleyemiyorum zaten film. İzlemiş gibi oluyorum ama yazdıkça.


Her türlü film izlemeye çalışıyorum. 
Romantik, dram, aksiyon, komedi, animasyon...
Çeşitlilik oluyor.

İntikamın Bedeli bir 2011 filmi. Orijinal adı Seeking Justice. "Adaleti, Hakkın Aramak" diyebiliriz.
Ben bu filmlerin isimleri çevrilirken üstünkörü çalışıldığını düşünüyorum. Koyuyorlar sonra ası öyle kalıyor. Ama uygunsuzca çoğu.

Neyse, efendim Nicolas Cage tüm filmlerini izlemeyi hedeflediğim oyunculardan biri. 
Son iki-üç filminde çok silik kalarak vasat bir performans sergilemişti.
Bu filmle artık buna bir "Dur!" diyeceğini düşünmüştüm.
Demiş ama çok da dememiş doğrusu! 
:)

Gelelim ön bilgimize;




İntikamın Bedeli / Seeking Justice

Yapım: 2011  -  ABD
Tür: Aksiyon,  Dram,  Gerilim
Yönetmen: Roger Donaldson
Oyuncular: Nicolas Cage,  Guy Pearce,  Jennifer Carpenter,  January Jones,  Donna Duplantier,  Irone Singleton,  Xander Berkeley,  David Jensen,  Cullen Moss,  Harold Perrineau,  Mike Pniewski,  J.d. Evermore,  Beyza Uz,  Kylie Creppel,  Monica Acosta,  Marcus Lyle Brown,  Jason Davis,  Wayne Pére,  Joe Chrest
Müzisyen : J. Peter Robinson
Görüntü Y.: David Tattersall
Senaryo: Robert Tannen,  Todd Hickey
Yapımcı: Tobey Maguire,  Douglas Hansen,  Julie Goldstein,  Ram Bergman,  James D. Stern




Senaryonun doğuşunu saylayacak ana nokta gerçekten mantıklı ve yaratıcı.
Başka şekilde ya da üzerinde daha çok çalışılarak senaryo sağlamlaştırılsa daha güzel olabilirdi. 
Bazı yerlerde klişeler kendini gösteriyor.
Şaşırtan durumlar da var tabi.
"Aç tavşan zıplar." ifadesi de sanırım illuminatiye ait. 


Nicolas Cage için biraz düşük seviyede kalmış.
Onu bu tür hafif rollerden çok daha ciddi performans gerektiren filmlerde görmek isterim.
Her filmde oynamasa da, kaliteli tercihler yapsa.
Yüzünü eskitmese, gözümüzden de düşmese.


Suç, gizem, aksiyon birleşimi.
Tabi Wanted, Fight Club, Zindan Adası gibi beklemeyin.
Senaryonun işlenişi güzel ama aksiyon kısmı az. Ağır.


Çok fazla yorum yapamıyorum.
Beğendim ama mükemmel değil.
Aksiyon meraklıları ve Nicolas hayranları tercih edebilir.
İzlenebilir.


Filmden görüntüler;




"Git çişini yap, sonra bir sosisli al."
:)











3 İdiot: All Is Well!



Sanırım kitap yazımı da yazdıktan sonra artık izlediğim filmlere devam edebilirim. 
Okumak isterseniz en son Hugo Cabret hakkında yazmıştım. Film listemi yapmıştım gördüyseniz ama fazla ilerleyemiyorum bu ara. Ama izlediklerimi yazıyorum mutlaka.

Hint filmlerine bol önyargısı olan, dizi izlemekten normal filmler bile uzun gelen biri için yani benim için tamamen harika bir filmdi 3 İdiot. 

Baştan söyleyeyim ortada "İdiot, Aptal, Mal" falan yok. 
Alâkâsı yok yani çevirinin.

Kısa bir bilgi önce;


Yapım: 2009   Hindistan

Tür: Dram,  Komedi,  Müzikal,  Romantik,  Gençlik,

Süre: 160 dakika

Yönetmen: Rajkumar Hirani,

Oyuncular: Aamir Khan,  Kareena Kapoor,  Madhavan,  Akhil Mishra,  Rajeev Ravindranathan,  Omi Vaidya,  Mona Singh,  Boman Irani,  Sharman Joshi,

Seslendirenler :  -

Müzisyen : Subir Kumar Das,

Görüntü Y.: C.k. Muraleedharan,

Senaryo: Vidhu Vinod Chopra,  Abhijit Joshi,  Rajkumar Hirani,

Senaryo (Kitap): Chetan Bhagat,

Yapımcı: Vidhu Vinod Chopra,  Sanjiv Kishinchandani,  Vir Chopra



Film genel itibarıyla Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan öğrencilerin özellikle 3 öğrencinin hayatını anlatıyor. Hele biri var ki...  Ranco. Sistemin daima rekabet üzerine kurulu olduğu, herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri...


Drama, komedi, gençlik ve Hint filmlerinin olmazsa olmazı müzikalin sentezi sonucu mutlaka izlenmesi gereken bir film çıkmış ortaya.

Açıkçası 3 İdiot denince Amerikan tarzı aptal, gerizekalı bir yapım bekliyordum. Değilmiş, iyi ki de değilmiş. 

Salak saçma Amerikan filmlerine taş çıkarır.
Çok iyi üzerinden gelinmiş.
Senaryoya tek kelimeyle zekice. Çok beğendim ben.

Oyunculuk olarak Kareena Kapoor yani Pia hariç hepsi çok iyiydi. Özellikle Aamir Khan ve hocaları Virüs.
Ahh Virüs ahh.
Aamir Khan'a da aşık oldum resmen. Nasıl bir güzelliktir bu yaa?!! 
:D
Bir bakın Allah'ınızı severseniz;

(1965 doğumluymuş, yok artık yaa.)



Yazacak o kadar çok şeyim vardı ki, aklıma gelmiyor şu an.
İzler izlemez yazmayınca böyle oluyor tabi.

Doyurucu ve keyifli bir filmdi bana göre.
Farklı ve orijinaldi. 
Gökkuşağı gibi her teldendi. 
Her izleyen kendi karakterine ve yaşamına uygun kıssalar çıkarabilir filmden.
Gerek öğrenciler, gerek hocalar, gerekse de aileler. 
Arkadaşlık, okul, dersler, ailelerin çocukları okutma çabası, aşk...
Hem ağlayıp hem güldürebiliyor.

Konu, Türkiye'nin eğitim sistemine uyarlansa çok da farklı sonuçlar çıkmaz açıkçası. 
Farklı yorumlar okudum internette ama benim tavsiyem mutlaka izleyin.
(Ayy bu yazım çok dağınık oldu, böyle hayal etmemiştim yaa. :( )
Hint dansı bile filmin hatrına izleniyor,
artık düşünün.
"Zubi Dubi Zubi Dubi" de çok hareketli şarkıydı vesselam. 

Unutamayacağım sahneler çok.
İzlemeyenler okumasın derim;
- Ranco'nun helikopterini yaptığı arkadaşın intiharı ve kamerayla görmeleri
- Bebeğin doğuş sahnesi
- Geç geldikleri sınava hocanın "Kağıtlarınızı almıyorum." demesi üzerine isimlerini bilmiyor diye kağıtları karıştırıp kaçmaları
- Ranco'nun arkadaşlarının isimlerinin harfleri ile yeni kelime üretip anlamını sorması 
ve daha fazlası.



He, tabi "All is well"i unutmamak lazım. 
"Her şey yolunda" dostlar.
:)

Fragmanı;



Filmden görüntüler (sinemalar.com'dan) 
ve de replikler;



"Arkadaşınız başarısız oluyor, üzülüyorsunuz; arkadaşınız birinci oluyor, daha çok üzülüyorsunuz."




"Başarının peşinden koşmayın. Siz kendinizi geliştirdiğinizden emin olursanız başarı ve mutluluk sizi gelip bulacaktır."



"All is well."
(Çeviren her nasılsa "Ol İz vel" olarak yazsa da)




"Abi kalemim sende, nasıl imzalayayım?"
:)




Dipnot: Anketime uğrarsanız sevinirim. ;)





13 Mart 2012 Salı

Asla Gitmeme İzin Verme



Film dilimize "Beni Asla Bırakma" şeklinde çevrilmiş. 
Bence başlıkta yazdığım gibi olan daha mantıklı.
Hatta meşhur şarkısı da var.

Filmi kendi araştırmalarım sonucunda bulmuştum.
Zaten dram, romantikse benim için kaçınılmazdır.



Ön bilgimiz;

Yapım: 2010  -  ABD
Tür: Dram,  Gerilim,  Romantik,
Süre: 103 dakika
Yönetmen: Mark Romanek,
Oyuncular: Keira Knightley,  Carey Mulligan,  Andrew Garfield,  Charlotte Rampling,  Sally Hawkins,  Domhnall Gleeson,  Andrea Riseborough,  Ella Purnell,  Gareth Derrick,  ızzy Meikle-small,  Young Kathy,  Kate Bowes Renna,  Oliver Parsons,  Hannah Sharp,  Lydia Wilson,  Nathalie Richard,  Charlie Rowe,
Müzisyen : Rachel Portman,
Görüntü Y.: Adam Kimmel,
Senaryo: Alex Garland,
Senaryo (Kitap): Kazuo Ishiguro,
Yapımcı: Alex Garland,  Richard Hewitt,  Andrew Macdonald,  Mark Romanek,  Allon Reich,  Tessa Ross

Film  Kazuo Ishiguro'nun kitabından senaryolaştırılmış.

Film hakkında söylemek istediklerim şunlar;

Film haliyle ağır, yavaş ilerliyor. Kurgu ile harmanlanmış bir drama söz konusu.
Derinden etkiliyor ve ağladım izlerken. 
Özellikle son dakikalar vurucu özelliğiyle iyice yaralıyor. İnsanlıktan, hayattan çıkardığınız anlamları sorgulama noktasına getiriyor. 
Çocuklukla birlikte 3 ayrı zaman dilimini içeriyor. 
Mantığınızı zorlayacak, saçma kısımlar olabilir elbette ama "nihayetinde film" diyebilirsiniz benim gibi.
Ama o çaresizlik, eli kolu bağlı olma durumu sizi "Neden? Neden?" diye isyana bile sürükleyebilir.
Susuş, sabır, bekleyiş, kabulleniş, boyun eğiş...


Hüzün akan bir film.
Tavsiye ederim.




"Ruhunuzda ne olduğunu görmek için Galeri’yi kurmadık. Ruhunuz var mı diye görmek için kurduk."


"Hepimiz bir gün son buluyoruz. Ama sadece bazılarımız yaşadıklarının ve ellerinde kalan zamanın farkına olabiliyor."



"Tüm hayatımızı birlikte geçirdikten sonra birbirimizden bu kadar çabuk kopacağımız hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Aklıma gelseydi onlara daha sıkı sarılır, yolumuza çıkan engellerin bizi ayırmasına izin vermezdim."



"Hepimiz misyonumuzu tamamlıyoruz. Belki de hiçbirimiz yaşadıklarımızı tam olarak anlamıyor ve yeterli zamanımız kalıp kalmadığını hissedemiyoruz."



"Erteleme diye bir şey yok Tommy."









Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...