Herkese merhaba.
Kitaplarımla ve kitap yazılarımla geldim.
Okul çok yoğun geçiyor, dersler, yazılılar, kutlamalar, yarışmalar derken, çocuklardan çok ben yoruluyorum. Bir de düğün hazırlıkları tabi yavaş yavaş.
Kendime fırsat bulamıyorum.
Ama takip ediyorum herkesi.
Gecikmiş Nisan Kitaplarımı yazayım önce ben. Nisan ayı kitaplar açısından da yazarları açısından da benim için verimli bir okuma dönemiydi. Başarılı yazarlar ve severek okuduğum kitaplardı.
- Düğümlere Üfleyen Kadınlar / Ece TEMELKURAN
- Kürk Mantolu Madonna / Sabahattin ALİ
- Son Ada / Zülfü LİVANELİ
- Hasret / Canan TAN
- Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü / Aimee BENDER
- Menekşeler Atlar Oburşar / Hüsnü ARKAN
Düğümlere Üfleyen Kadınlar: Uzun zamandır böyle "kadın" ve "yolculuk" romanı okumamıştım. Ece Temelkuran gibi çok gezen ve iyi gözlem yapan, bunu da kağıda iyi aktaran kadın yazarlarımız çok az. O da başarılı olanlardan biri. Nitekim kitabını da beğenerek okudum. Her bir bölüm geri dönüşlerle tempoyu arttırmaya çalışırken gerçekten de kitabı elimden bırakamadığım anlar oldu.
Herkese, tüm kadınlara ve özellikle annelere tavsiye ediyorum Düğümlere Üfleyen Kadınlar'ı.
Kitabı okurken öğrencilerim bile kitabın isminden anladı. "Hocam, kadınlar büyü mü yapıyor?" dediler. Zeki şeyler. :)
Filme uyarlanabilecek bir eser olduğunu da düşünüyorum ben.
Kürk Mantolu Madonna: Edebiyatımızda var olan ama popüler kültür yüzünden unutulmaya yüz tutan güzel eserlerden biri... Niçin daha önce okumamışım diye söylendim durdum. Okurken ağladığım yerler, tespitlerine hayran kaldığım kısımlar oldu. Harika bir kitap. Tekrar tekrar da okunabilir. Sabahattin Ali tarzından farklı olarak yazdığı bu kitapta da edebi gücünü göstermiş ve kalemini konuşturmuştur diyebilirim.
Okudukça insanın aşık olası geliyor. Acıtacak şekilde hem de. Okumakta geciktim belki ama ben de her kitabın da okunması için bir zamanı olduğuna inananlardanım. Her şeyin bir yeri ve zamanı olduğu gibi. Demek ki benim için de daha yeni gelmiş Kürk Mantolu Madonna'nın zamanı.
Anı anına yazabilsem keşke de, söylenecekleri unutmasam.
Son Ada: Türk edebiyatında yaşayan yazarlardan en başarılı bulduğum isimlerden biri Livaneli. Siyasette attığı adımlarla pek ilgilenmesem de, müziğini severim. Ama en çok da yazarlığını. Şöyle ki, kendini her alanda geliştirmiş bir insan. Yaptıklarıyla yetinmemiş, birikimini artırmış ve ilerlemiş. Bunu kitaplarında gayet net görebiliyoruz. Engereğin Gözü, Leyla'nın Evi, Edebiyat Mutluluktur, Sevdalım Hayat, Serenad derken çok yönlülüğüyle adını duyurmuştur. Keşke her yazar onun gibi olsa. Sürekli kitap çıkarmaktansa yıllanmış birikimini aktarsa...
Son Ada, simgeleriyle ve kurgusuyla çok farklı bir kitap. Akıcı ve düşündürücü... Belki bizim sonumuz da öyle olacak. Ya da sona gerek yok, yaşadıklarımız da böyle.
Hasret: Canan Tan'ı hep dilinin basitliğiyle gördüm. Olaylar gerçek hayatta yaşanabilecek olaylardi. Ama bu sefer tarihi bir kurgu ile çıkıyor karşımıza ve bunun altından iyi kalkmış. Ki bence Sinan Akyüz'ün Şahika ve Feraye'sinden daha başarılı. Olaylar farklı ama ikisi de tarihi ve bazı benzerliklere sahip.
Bunların dışında ön okuma çıkarması ile biraz önyargılı davranmıştım. Reklam amacı ile olduğunu düşündüğüm için üzülmüştüm.
Çok olağanüstü olmasa da kitap güzeldi.
"Odalara kilitledim hasretini
Sen koktu odalar."
Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü: Bu ay okuduğum tek yabancı kitap. Bu ara çok satanlar arasında. Bloglarda da çok geçiyor adı, internetin çoğu alanlarında da.Yazarın dilini sevmedim. Bilmiyorum, çevirmede mi bir soğukluk var ben mi ısınamadım. Sonunu da sevmedim. Saçma geldi. Ayrıntıya girmek istemiyorum okumayanlar için, klasik yabancı ailesi gibi geldi. Filmlerde olur ya, kimsenin birbirinden haberi olmaz ailenin. Tuhatfı. Yok yaa, sevmedim işte. Hiç gereği yoktu okumamın.
Tercih size kalmış.
Menekşeler Atlar Oburlar: Mino'nun Siyah Gülü ile çok sevdiğim Hüsnü Arkan'ın bir kitabı daha. İsmi çok ilginç. Ama hepsi birer sembol kahraman için. Bunu da çok sevdim. Kurgusu şaşırtıcı. Basit, sıradan gibi geliyor ama son zaman damgasını vuruyor. Sanki yazarın kendine aitmiş gibi geldi çoğu özellikler. Onun hayatıymş gibi inandırıcı geldi anlatımı.
"Dünya büyük bir tımarhaneydi." diye kaybedilmiş bir hayatı anlatır Arkan. Çoğu zaman inanmışımdır buna ben: Gerçek sandığımız şeyler aslında sadece bir oyundan ibaretse?.. Ya da tersi, oyun sandıklarımız gerçekse? Ve biz bunun farkına geç varıyorsak? Nasıl bir hayattır, kaderdir bu?
Yorum sizin.
Devamı gelecek inşaallah.
Tüm blog aleminin aynı kitapaları okuduğu bir dönemde farklı kitaplar görmek ne hoş. Düğümleri üfleyen kadınları uzun zamandır okumayı düşünüyorum. Nasipse yaz sonu okurum :)
YanıtlaSilSebahattin Ali'yi keşfetmem biraz geç olsada severek okudum. Şiirlerini de tavsiye ederim. Nedense Livaneli ve Tan itici geliyor. İlerleyen zamanlarda belki Livaneli okurum.
Keyifli okumalar.