10 Kasım 2011 Perşembe
Eritme Potası
Her tabak, bardak, kaşık, çatal, bıçak vs, yani her kap-kacak ömrü hayatında en az bir kere bulaşık makinesinde yıkanma lüksünü yaşamalı! Tabi annem gibi bayanlar engel olmazsa. "Dur, şunu da elimde yıkayayım, dur, şu lazım oluyor, bekletme." Halbuki her mutfak gerecinden en az iki tane var evde. Babam zaten kızıyor bu mevzuya da ben de ifrit oluyorum. Ben bir güzel makineye diziyorum, aradan bir iki saat geçiyor, bir bakıyorum, makine boş!! Üşenmemiş, erinmemiş makineden bir bir çıkarmış, yıkamış. Benim dizerken harcadığım emeğe ve zamana yazık anacım.
Bu gidişe bir dur denmeli!! Makineyi şifreli, kilitli hale getirtireceğim o zaman görecek çıkarmayı. Bırak da bu zevki yaşasınlar. Sizin zamanınızda bulaşık makinesi mi vardı sizden başka. Sindiremiyor kadıncağız, çıkardığım en mantıklı, en psikolojik sonuç bu oldu. Haydi hayırlısı...
Ben bu ipad'in... diyeceğim ama lafın ucu er geç Steve Jobs'a dokunur, ki ölünün arkasından konuşmak istemiyorum. Aleti bir güncelleyelim dedim, sinir krizleri yaşattı bana. Önce bilgisayara yedekleyecekmiş de, sonra güncelleyecekmiş. Bulursan bilgisayarımda boş yer, yedekle. Artık silmiş gibi yaptım da. Tabi sonradan geri yükledim. Tabi bu arada tüm programlar, uygulamalar, müzikler, videolar uçmuş, onları tekrar bul, yükle, indir vs vs vs. Teknolojinin sinir edeni de hiç çekilmiyor dostlar. Fazla akıl mı yapıyor ne?!!
Resim Steve'in mi bilmiyorum ama, gençken yakışıklı adammışsın vesselam. :) Nur içinde yatasın.
(Biraz önce 10 Kasım ve Atatürk hakkında bir şeyler karaladım ama yayınlamaktan vazgeçtim. Böyle özel günlerde, anlamlı günlerde ne yazsam eksik gibi geliyor. Zaten zar zor yayınlıyorum yazdıklarımı, bir güç beni ele geçirip silmeden. Bu post'un sonu ne olur, onu da bilemiyorum.)
Bugünlerde pek bir hamarat oldum, sormayın. Yaptığım kekleri, pastaları yiyenler "Hazır mı?" diye soruyor. He, hazır. Sanki hazır olunca pek bir iyi oluyor ya.
Komşu teyzelerim vardı bugün. Beni yıllardır görmemişler gibi pek bir süzdüler, sağ olsunlar. Ama şunu anlatmazsam ölürüm; :D hatırladıkça gülüyorum. Bizim karşı dairenin üç-beş tane oğlu var. Yani hala adlarını, ne iş yaptıklarını bilmem ama en küçüğü hatırlıyorum. O da yurt dışında mı ne. Bilmiyorum çünkü ne onlar burada çok duruyorlar ne de ben öyle ortaya çıkarım. Ramazan'dan önce bizim üst daire kiralıktı ve babam ilgileniyordu, sahibi Alamancı. :) Gelen giden hep bizim zile basıyor. Ben de megafondan yönlendiriyordum milleti. Sonra bir gün zil çaldı. İki erkek. Açtım, "Buyurun, kimsiniz?" deyince biri dedi ki, "Ben karşı komşunuzum." O anda rezil oldum, yanındaki de arkadaşı mı ne. Demiştir içinden kesin, "Nasıl komşudur bu böyle?" Napim, nerde okudu kimbilir. Ben de üste çıkacağım ya, "Hımm, pardon. Üst kat kiralık, onun için geliyorlar da, sizi de öyle sandım." dedim. Demez olaydım. "Zaten öyle." demez mi. Meğer arkadaşları için tutuyormuş. Bildiğiniz komedi rezalet... Babamın telefon numarasını istedi, verdim de gittiler. Tabi içeride Ş. vardı o gün, içeri girince başladık gülmeye. Koptuk.
Bu arada kekimin görüntüsü de bizzat yukarıdaki gibi. Pek çok beğeni topladı.
Sağolsun, crazywomenrosemary renk mim'inde beni de mimlemiş ama, üzgünüm. Cevap veremeyeceğim. Bloggerlar arasında en yenilerden biriyim. Çok fazla tanıdığım yok. Görüştümü de. Henüz tanaışma, takip etme aşamasında olduğumdan dolayı ruh ve renkleri konusunda ortaya bir şeyler çıkaracağımı sanmıyorum. Bir dahaki sefere inşaallah.
Okuyacak kitabım kalmadı ve psikolojim bozuldu. Netin başında fazla oturmak zaten sıkıyor artık iyice. Yarın K.'e gidersem kitapçıyı zengin edip geleceğim kesin.
Sıkıldığımdan mıdır, okuduğum kitapları ajandama da not edemiyorum artık. Blogumda okuduğum kitaplar ve filmler hakkında özellikle yazmak istiyordum ama kısmet olmuyor. Eksikliğini hissediyorum ama.
Bu ara arkadaşlığın, dostluğun eksikliğini çok hissediyorum. Yalnızım. Resmen. Elbette görüştüğüm arkadaşlarım var ama hiç, istediğim gibi bir arkadaşım oldu. Üniversitede de, lisede de elbette oldu ama ömür boyu yanımda olacak, çat kapısına dayanabileceğim, kapıma dayanabilecek, gecenin üçünde arayabileceğim, aramızda sıfır mesafenin olduğu, çok samimi arkadaşım olmadı. Olanlar da şu an yanımda değiller. Neyse. Yoluma bakayım, düşündükçe batarım ben şimdi. Biraz da ailemle olayım.
İlginç olan şu ki, post'uma başlık bulamadım. Aklıma "sentez, ortaya karışık" gibi şeyler geldi. Ardından da lisedeki edebiyat hocam. "Bir potada eritmek" lafını çok kullanırdı. İşte, "Türk edebiyatını ve İslamî edebiyatı bir potada eritmiş." "Doğu ile batıyı aynı potada eriten bir yazarımızdır." vs. Çok gülerdik içimizden. Tabi saf aklımızla basketbol potası gelirdi gözümüzün önüne. İlk çağrışım. Ne bilelim. Üniversitede fark ettik ki, bu tabiri biz de çok sık kullanıyoruz. Sayın ki, tüm bu yazdıklarımı aynı potada eritiyorum. Nokta.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
canım eskilerin hepsi öyle bulaşık makinesi calıstırmak onlara daha zor geliyor :P
YanıtlaSilbizedebi gün kek yap bende seni oglumla tanıştırayim kikikik
bende oturdugum yerde iletişim konusunda zayıfım kimseyi tanımam
hatasız dost arayan dostsuz kalırmıs :) mevlana :P
:D inşaallah, yaparım ve tanışırım.
YanıtlaSilŞu anda aramıyorum, olanlarla görüşüyorum zaten, hepsi yerinde sağ olsun. Ama insan istiyor.:/
benimki de aynı ya ben diziyorum o yıkıyor sonra ay belim ay dizim sızlanıyor. bir bıraksa makine gayet güzel yıkar ama nerdee :D
YanıtlaSilah o ipadler yok mu hatta apple yok mu fff iyi güzel kaliteli ama aynı zamanda sinir bozucu bir sürü özelliği var. bıraktım ben onları girmiyor artık bizim eve :D -üzgünüm Steve-
kekin çok güzel görünüyor :) 18 yıldır aynı yerde otururum ama 1 komşumuzu bile tanımam (biliyorum kötü ama ne yapayım olmuyor). kendi halimdeyim boşver o çocukları da ya eğlenmiş oldunuz ne güzel ah bir de çocukların biriyle bi diyalogun olmuş ki o da bir şey :P
aynı şeyi bende yaşadım 2.mimimdi kendisi ve yapmakta baya zorlandım O_O
benim öyle arkadaşım sadece 1 tane var o da şansdan olsa gerek hep bir şekilde karşılaştık o şekilde yakınlaştık yoksa girdiğim hiç bir ortamda öyle yakın bulamadım. belki de biz çok seçiciyizdir
seymsomething,
YanıtlaSilYorumun benim yazımdan eğlenceli olmuş. :)
Ne güzel, artık şanstan mı senden mi kaynaklanıyor bilemem ama güzel bir his olmalı. Darısı bana. :)
Seçecek kadar olmadılar ki seçeyim. Ben zaten girişimde bulunmadım, dünya bana kimi gönderdiyse ona şans tanıdım. Yoksa onun haricinde bir çabam olmadı. :D
bende öyle aramadım ama insan bi ortama girince ister istemez bir süzüyor ortamı hıı bu böyle şu şöyle şeklinde. benim ki anaokulunda çıktı karşıma çocuk aklıyla oldu 1 kere ondan sonra başaramadım öylesini umarım senin de olur en yakın zamanda ^^
YanıtlaSilçok guzel yazıların.
YanıtlaSilhttp://rainbowgatherer.blogspot.com
Küçük balık, yiyecek bir şey sanıp süratle atıldı çapariye. Önce müthiş bir acı duydu dudağında... Sonra hızla çekildi yukarıya. Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü. Neye benzerdi acaba gökyüzü. Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu ve küçük balık anladı yolun sonunun geldiğini. Koca denizlere sığmazdı, oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız dostlarına değiyordu ister istemez. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine. Yavaşça karardı dünya; başı da dönüyordu. Son kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yaosunu.
YanıtlaSilİşte tam o sırada eğilip aldım onu, yürüdüm deniz kenarına. Bir öpücük kondurdum başına. Sade bir törenle saldım denizin sularına. Bir an öylece baka kaldı, sonra sevinçle dibe daldı gitti. Teşekkürü de ihmal etmemişti, birkaç değerli pulunu avuçlarımda bırakarak. Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme: "Neden yaptın bunu?" diye sorar gibiydiler.
"Bir gün" dedim, "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük balık kadar çaresiz, son ana kadar hep bir ümidim olsun diye."
Ümidinizin kalmadığı anlarda, bu hikâyeyi düşünüp, teselli bulabilirsiniz.