11 Aralık 2011 Pazar

Pazar Yazısı Olsun



Sonunda geçebildim bilgisayarın başına. Yazacak bir şey bulamıyorum ama sanırım hafif klavye dokunuşlarıyla yine içimden parçalar dökülecek.


Ders çalışmaya başladım. 
Önceki gibi uzun süre oturmaya dayanamıyorum, çabucak sıkılıveriyorum. Motive olmak için renkli kalemlerimi, post-it'lerimi, renkli kağıtlarımı, özenle sakladığım defterlerimi çıkardım ortaya. Etkisi oluyor elbette.
Her ne kadar tekrar çalışmak gücüme gitse de başka yolu yok. Biliyorum Rabbim bana "hayırlı" bir kapı açacak. Biliyorum. Bekliyorum...
Çalıştıkça konuları hatırlıyorum. Aslında yazdan beri ne kendimi ne kadar boş hissettiğimin sebebini de bulmuş oldum. İnsanın hafızası boş olunca çok kötü oluyor. Bir söz, bir şiir ezberlemek bile yetiyor. Hafızayı diri tutmak kadar güzel bir şey yok. Ayrıca daha önce bakamadığım açılardan da bakabiliyorum, çoğu kısımı hatırladığım için sıkıcı olsa da... 


Yazdan beri konuşmadığım bir arkadaşım vardı. Sırf üç yılın hatırına, hakkı kalmasın diye konuşmaya başladım. Yaptığı tüm bencillikleri, kıskançlıklarını, fesatlıklarını silivermiştim bir kalemde. Ama insan bu. Huy değişmiyor. Hala aynı çocuklukları, bencillikleri tekrarlıyor. Çok garip. Yazdığı mesajlara bak gül. 23 yaşına gelmiş hala kendisiyle beni kıyaslıyor. Çocuk gibi yarıştırıyor. Ağız aramak için, laf almak için uğraşıyor. Neymiş başlamış mıyım, neleri çözüyormuşum, nerden almışım, kaça almışım?.. Diyeceksin ki, "Sana ne?!" Diyemiyorum. Başkalarından öğreniyor, bana hesap sorar gibi  soruyor. Dershaneden 35 TL'ye aldığım bir sete, B. Hoca ona 40 TL demiş. Bunu duyunca da bozulmadı değil. :) Allah akıl fikir versin diyorum, başka bir şey diyemiyorum. Koca kız olmuşsun, ne zaman başlayacaksan başla, kendi başının çaresine bak. Benimle uğraşma yeter ki... Gölge etme, başka ihsan istemem vallahi. 


Bu ara kitap okuyamıyorum. Blogları hep takip ediyorum ama. You Are Beatiful dizisini izliyorum geceleri de. 


En son kuzenlerle yaptığımız ve yengemin onca aksiyon içinde uyuyabildiği sinema partimizde The Game / Oyun filmini izledik. Bir David Fincher filmi. Onun 2. iddialı filmi imiş. Michael Douglas ve Sean Penn başrolde. Sean Penn çok görünmese de Michael Douglas döktürüyor. Oyunculuğu da iyi olan bir film. Ve sonu "İyi ki böyle kardeşim yok." dedirten cinsten. Gizem ve gerilim iç içe. Tavsiye edebilirim fakat bazı noktalar sır çözülmesin diye çok abartılmış. Filmin ilk 20 dk'sı acayip sakin. Fakat o andan taa sonuna kadar kendi kendinize senaryo yazmaktan geri kalamıyorursunuz. Filmin kurgusu ve vermek istediği iletiyi göz önüne alırsak unutulmayacak filmler arasına girebilir. Ve de filmden;



N.Van Orton : Yaptığınız nedir diye soruyorum, ne satıyorsunuz?
CRS : Bu bir oyun.
N.Van Orton : Oyun mu?
CRS : Her katılımcı için özel hazırlanan bir oyun. Bunu bir tatil olarak düşünün. Yalnız siz gitmiyorsunuz. Tatil size geliyor.
N.Van Orton : Peki ne tür bir tatil?
CRS : Her defasında farklı.
N.Van Orton : Biraz daha açıklar mısınız?
CRS : Eksik olan neyse onu tamamlıyoruz.
N.Van Orton : Peki ya hiç bir eksik yoksa? Her şeyi olan bir adama doğum günü hediyesi olarak ne verilebilir? Ya da hiç bir eksiği olmadığını düşünen birinin hayatına neler katılabilir?

***
Sınavım var diye benden saklanan fakat alakasız bir zamanda laf arası açılan bazı havadisleri alıyorum. Benle ilgili tabi ki. Ne tepki vereceğimi bilemedim açıkçası. Arkadaşımın annesi beni görmek isteyen birileri için aracı olarak gelmiş. Beyefendimiz öğretmenmiş, Ankara'da imiş. Beni uygun bulmuşlar. Annem de güzel bir dille reddetmiş, sağ olsun. Mesleğimi elime almadan ne onlar ne de ben istiyorum. Bu yetmedi, ikincisi de geldi ardından. Babamın arkadaşı (henüz hiç görmedim ben, ama iyi biri diye biliyorum.) söz arasında babama demiş ki, "Dünür olsaydık." Babam da "Olsaydık." demiş. Tabi bu kısmı şaka, gülüşmeler falan. Ardından adam demiş ki, "Ben ciddiyim hocam." İşte o zaman işin rengi değişmiş. :D Ş. ile çok güldük bu duruma. Gösterip elletmemek gibi bir şey olmuş. Neyse ki "Olmaz." demiş babam. En çok babama üzülüyorum ama. Annem gibi her şeyi konuşamıyor, söyleyemiyor, içinde tutuyor garibim. Hiç de belli etmiyor tabi,. Ablamın onca derdine üzülüyor derken meğer kafasında benimle ilgili sorunlar da mevcutmuş. Kız babası olmak zormuş diye düşündüm. Canım benim yaa. :( 


Uzun zamandan sonra geçen gün ailecek fotoğraf çekindik. O kadar duygulandım ki. Her şey birikmişken. Çok da mutlu oldum ama, annem, babam ve aralarında ben. Ablam burda olmadığı için yalnız ben. Bakıp bakıp hüzünleniyorum fotoğrafa. Masaüstü arka planı yaptım da. Annem de babam da ne kadar yaşlanmış. Ama ikisi de gülerken çıkmış. Çok doğal. Çok şükür ki, iyi bir ailem var. Bugün annemin bir arkadaşı geldi. Kızı liseye gidiyor ve birkaç günlükken evlatlık olarak almışlar. Kızı daha bilmiyormuş. Kadın anlattıkça ağladı, o ağladıkça ben kendimi sıktım. Neler var hayatta yaa. 


3 yorum:

  1. Ne güzel bir paylaşım. ben de iki kız babasyım. duygulndım.

    YanıtlaSil
  2. kelebekli postiti çoook beğendim ben :)))

    YanıtlaSil
  3. :) ben de beğenerek almıştım moda_kesh. Kalpli, bir de yapraklısi var

    YanıtlaSil

Her fikir değerlidir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...