25 Mayıs 2012 Cuma

Günlerden "Gün"




:)
Selamün aleyküm dostlar.
Çok yoğun "gün"ler geçiriyor.
Kesme işaretini es geçmeyin, zira gerçekten gün bunlar.
Kadınların altın günü gibi yani.

Şöyle açıklayayım annemin iki tane sohbet günü var. 
Dedik ki almışken ikisini de alalım, aradan çıksın.

Hem bahar temizliğimize de denk gelmiş oldu, çok iyi oldu.
Şu an ikisini de atlatmış olmanın yorgunluğu ve mutluluğu var.
Kandil ertesi ve üç aylarda olması daha da iyi oldu.
Evimiz bereketlenir inşallah.

Ara not; Karnı aç olanlar fazla aşağıya inmesin. :D

Tabi temizliğin ardından -defalarca- pasta, börek yapma işi de bana kaldı.
Annem "Böreği ben yaparım." diyorken bir de bakıverdim, o oturuyor ben yapıyorum.
İki gün arasında bir gün vardı sadece.
Pastalardan kalır diye düşünmüştük, hey maşallahh tabakları tertemiz bıraktılar.
:)
Bu sebeple iki günde on bir on iki çeşit pasta yapmış oldum.
Şöyle bir göz gezdirelim mi;


Karagöz Kurabiye


Pamuk Poaça


Peynirli Sigara Böreği

Patates Salatası


Üzeri ceviz ve meyveli Tavuk Göğsü 


Limonlu Kurabiye


Un Kurabiyesi



Sadece bugünkü tabaklar.


Okunan Kur'an ve salavatlar inşallah yerlerine ulaşır.
Niyet ettiğimiz her şey gönlümüze göre olur inşallah.


Bunun dışında size "gün notları"mı ifade etmek istiyorum.
Gözüme çarpan birkaç husus özellikle sevmediğim şeyler.
Gözlemlerim, yaşadıklarım ve duyduklarımın toplamı olarak düşünebilirsiniz.
Güne katılacak hanımlara benden uyarılar;

1. Gün ortamında yani genel olarak bir toplulukta herkes kişiliğini o kadar iyi gösteriyor ki... Samimi olup olmadığınız, doğallığınız, gerçekliğiniz, yapmacıklığınız vs. Ne yaparsanız yapın saklayamazsınız. Benim ilk uyarım, yüksek sesle konuşmayın. Bu bazılarında huy olmuş durumda bunu anlayabiliyorum. Ama bunun haricinde sanki kendini ispatlama ya da dikkat çekme amacı seziliyor. 

2. Tabağınızı bitiremediğiniz takdirde peçeteye sarıp güzelce çantanıza koyuverme zahmetinde bulunmayın. Benim nacizane fikrim, yemiyorsanız dursun. Ne o öyle? Yok illa da istiyorsanız ev sahibesi hanıma giderken söylersiniz. Sanırsınız, kıtlıktan falan çıkmış ya da hiç ömr-ü hayatında pasta börek yenmemiş.
Ki, tabaklarımız tertemizdi, beğenerek yediler, yiyemeyenlerin bir kısmı da bu yönteme başvurdu. Hiç hoş değil.

3. Terlik alışkanlığı vardır ya hani, herkes getirir çantasında. Efendi insanlar gibi çıkarır, giyer. Sakın bir karış topuklu ayakkabılarla ortama teşrif etmeyin. Hele ki, böyle okumalı, dersli, Kur'anlı bir güne katılıyorsanız. Gözler üzerinizde olacaktır, unutmayın. Şaşırmayın. Terlik tabi, ayakkabı neyse, ama o topuklular...

4. Günlerin olmazsa olmazı satışlar. Avon'lar, Oriflame'ler, Amwa'ler, Tupperware'ler, el örgüsü şallar vs... Bir olur iki olur ama sonrası sıkar. Bir de satan bayan zorluyorsa, çenesiyle almanız için kırk takla atıyorsa vay halinize. Yok, annem gibi ısrarlara dayanamayan, "Hayır." demeyi bilmeyen birileri iseniz, evin yolunu bulamazsınız zaten. Bugün annem alıyordu neredeyse, ben parasını çok dedim aldırmadım. Kadın gücendi mi bilmem ama gerçekten de çoktu. Hiçbir bilgin, araştırman olmadan hemen atlamak da zaten mantık dışı.

Yine hele diyorum, okumalı bir günde bu hiç yakışık almıyor. Altın günü, arkadaş toplantısı falan neyse de.

5. Hastalık muhabbetleri de, sohbetten arta kalan kısımda yer eden baş mevzular. Hepimiz birer doktoruz artık.

6. Çay bardağını avucunun içinde devlet sırrı gibi saklayanları da başarılarından dolayı takdir ediyorum. :) 
Amaçları ısınmak mı ki acaba? Şaka tabi bu. Ama takip etmek zor oluyor. Kapalı olan da merak uyandırdığı için, gözünüzü o bardaktan alamıyorsunuz hizmet eden olarak.

Benden bu kadar.
Eminim birçoğunu yaşamışsınızdır. 
Kınama maksatlı yazmadım, sadece gözüme çarpan ve de hoşuma gitmeyen durumlar bunlar.
Olur ya, mezuniyete, baloya, düğüne giderken dikkat edilecek hususlar.
Bunlar da benden mini mini uyarılar olsun, gün bayanlarına.

Yorumlarınızı bekliyorum...
Geçmiş kandiliniz mübarek olsun.
Üç aylara da girmiş bulunduk, bol dualarınızı bekliyorum.
Malum yaklaşık bir buçuk ay kaldı.

Dua ile...



15 Mayıs 2012 Salı

Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları: SU

Selam.
Gününüz aydın olsun.


Bu hafta o kadar yoğun geçti ki günler... 
Dedemler, ablamlar geldi, gitti. Cümbür cemaat vakit geçirdik. Düşünün, bana yatacak yer kalmamıştı. Odamdan postalandım, yer yatağında yattım. 


Neyse ki, güzeldi.
Canımı sıkan şeyler olmadı değil. 


Neyse, gelelim esas mevzuya. Vakit buldukça kitap okumaya çalışıyorum. Benden beklenenin ve benim de kendimden beklediğimden altında bir performansla gidiyor okumalarım. Çünkü, ben haftada iki kitap bitiren, üçüncüsünü yarılayan biriydim KPSS'zede olana kadar.


En son okuduğum kitap, Buket Uzuner'in Defne Kaman'ın Uyumsuz Maceraları: Su.


Kitap meğer bir seriymiş, ben bunu duyunca üzüldüm. Çünkü, genelde okuyup bitirdikten sonra devamının geldiğini bilmeyi sürpriz olarak yaşamayı seviyorum. Olmadı. Seri doğanın 4 elementi olan Su, Toprak, Ateş ve Hava şeklinde devam edecekmiş. Sırasını bilmiyorum ama. Zaten kitabın isminin uzun ve farklı olması cezbediyor. Hele Buket Uzuner'in kaleminden çıkmışsa, tamamdır, okumalıyım demiştim. En son İstanbullular'ı okumuştum ve o gözlemlerine, ayrıntılarına hayran kalmıştım.


Kitap, Ahmet Ümit tarzına benziyor. Macera açısından onun kadar olamasa da, verdiği sosyal mesajlarla güncelliğini koruyor. Lakin, Kutadgu Bilig'le ilgisi var diye heveslendim, fakat değinmeler o kadar zayıf ki. Bağlantıların tam kurulamadığı düşüncesindeyim. Bir kopukluk var bazı olay ve durumlar arasında. Daha derinden irdelenebilirdi belki. Ya da ilk kitap diyedir, bilemiyorum.


Kahramanlar çok bilindik, tanıdık, yani bizden birileri. Umay Nine, bağra basılacak cinsten. Defne Kaman burada sönük kalmış fakat yazdıklarıyla ön planda. 


Mekan tasvirleri orayı gerçekten yaşatıyor. Zaten kapak da gayet anlamlı.



Sosyal mesajlar çok fazla. Alt konulardan biri olan Alevi-Sünni çatışması iyi bir seçim olmuş. Fakat ilişki, birden reaksiyon kazandı, nedense. Kamanlık'a dair bilgiler doyurucu nitelikte. Antropolojik açıdan iyi tespitler gördüm.



Yazarın kendi eski kitaplarına (Kumral Ada Mavi Tuna) gönderme yapması, onları dile getirmesi benim açımdan itici bir durum. "Bırakın, başkaları övsün." felsefesindeyim, hele ki kalemine güvendiğim insanlarsa... 


Tüm bunları bir yana bırakırsak, altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki. Hepsi de, benim için, -o anki ruh halim için özellikle- aforizma ya da vezice değerinde. Hayran kaldığım o kadar anlamlı, hoş ayrıntılar, tespitler var ki... Psikolojik olanlar hele. Ruh halini ifade edenler... Yazar dediğin böyle gözlem gücüne sahip olabilmeli, görünenin ardındaki detaylara dikkat çekebilmeli.

Tavsiye edebileceğim bir kitap. 


Altı çizilesiceler;


"Uğursuzluk hep başkalarından ve onların davranışlarından kaynaklanıyor sananlar, hayatlarını aslında hiç tanımadıkları bir beden içinde geçirenlerdir." 


"Korkaklıklarımıza farklı bahaneler bularak başkalarını suçlamak bizi bir süre rahatlatır. Ancak çoğu zaman artık geç de olsa, ölmeden önce mutlaka gerçeği ederiz."


"Karar verdiğimizde en önce sesimiz değişir, karar alan gücümüz sesimize ve sırtımıza yansır."


"Bazen bir kuş sesi bile hayatın yaşamaya değer, alınan her nefesin ümit dolu olduğunu hatırlatmaya yeter. Bazen hiç beklenmedik bir zamanda bir kuş sesi yeter..." 


"Dünya, aradığını çok isteyenin bulmak, az isteyenin şikayet etmek, hiç istemeyeninse seyretmek için zaman harcadığı bir gezegen değil mi?"


'Uyum ile uyumsuzluk, gezegenimizin üzerinde durduğu tahteravallinin iki ucundaki ağırlığın adıdır. Yoksa, hayvanın uyumsuzuna "vahşi", bitkininkine "yabani", ırkların uyumsuzuna "barbar", insanın uyumsuzuna -eğer zeki bir erkekse- "dahi", sıradansa "bela", ya da "ıssız adam", kadının uyumsuzunaysa zaten zeki ve cesur olacağı için toptan "cadı" dendiğini hepimiz biliriz. Uyum, yalnızca evcilleştirme, düzen ve sistem kurma gibi anlamlar taşımaz, aynı zamanda sistemin parçası olarak bireyseli de yok eder. Erkeğin ve iktidarın uyumlusu olmaz. Çünkü uyum onun ta kendisidir. Uyumlu olmak için uyulacak bir düzene ve düzeneğe gerek vardır. Bu nedenle şimdiki düzen ve düzenekte, kadının sadece uyumlusu makbul, erkeğin uyumlusuysa madaradır."


"Zekası ve/ya erdemiyle bizi şaşırtan insanların yarattığı mahcubiyeti kendi ön yargılarımızla hala yüzleşebildiğimizin de sevindirici bir işaretidir."


"Büyük hayal kırıklıklarının bağışıklığı zayıflattığını kavrayan doktorlar, bu hastaların reçetelerine bol bol hayal kurma egzersizi yazmalı".


"...insan en çok kendisinden soğuduğunda yalnız kalıyordu".


"Türkiye'de kadın olmaktan daha zor bir şey daha vardır,o da genç ve yalnız bir kadın olmaktır. Tabi genç ve yalnız bir kadının etnik kökeni ve dini inancı veya inançsızlığı da durumunu daha da zorlaştıran etkenlerdir."


"İnsanın nutluluğunu sahiden paylaşacak birini bulması dünyanın en zor işidir."


"Nasıl bir şeymiş ki, bu aşk, insan sevdiğinden ayrılınca hayatı yedeğe alıyor, yaşıyormuş gibi yapıyor ve her şeyi kafasına yazıyor... Bir gün aşkına kavuşacak, bir bir anlatacak o yedekte yaşadığı hayatı... Sonra beraber yeniden başlayacak sahici hayat... Öyle bekliyorsun, özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen köle gibi..."


"Çıkarsız paylaşılan saf mutluluk o kadar eşsiz ve nadir bir güzelliktir ki, onun bu yüzden dünyada daima en çok kıskanılan ve satın alınamayacak tek mutluluk olduğu söylenir. "Saf"ın ana dillerinde yüzyıllarca "katıksız" anlamına geldiğini unutup şimdi onu yalnızca "salak" anlamında kullanan milletlerin mutluluğu, saflığını tamamen yitirmiştir."


"Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme! Çünkü, orası gidişatın değişeceği yerdir!"    (Mevlana)



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...