Herkese hayırlı, keyifli pazarlar...
Çok şükür ki evime geldim geri.
Hiçbir yerde bu rahatlığı, huzuru bulamıyorum. Bilirsiniz...
***
Sıkıntılı günler geçiriyoruz. Bizim aileden değil fakat amcam gilden. Kuzenim maalesef yuvasını yıkmak üzere.
Sebep? Bilmiyorum. Apaçık bir sebep yok. Yanılgılar, dayanaksız beklentiler, imkansızlık ve de cahillik...
Mantık evliliğinin açıklarını görebiliyorum bu durumda. Düşünün, evi terk ediyorsunuz fakat kocanız size aşık olmadığı, sizsiz de yaşayabileceği için sizin geri dönmeniz için uğraşmıyor. Oysa aşık olsa, bir gayret içine girerdi. En azından, kolaylıkla ya da kısa sürede sorunlar çözülebilirdi bence. Şimdi, kız bekliyor, erkeğin umurunda değil.
Halbuki, ne beklentilerle evlenmişti. Şehirde yaşayacağım diye (!) bir hevesle evlenmişti. "Çok iyi insanlar, inşallah siz de bu duyguyu tadarsınız." demişti. Samimiydi o zamanlar. Şimdi ise, "O eve geri dönmem. Hayatımı mahvettiniz." diyor.
Bu sadece bir örnek. Mantık ve aşk evliliği zaten ayrıntılarıyla tartışmaya çok açık bir mevzu. İkisinin de olumsuz ve olumsuz yanları var elbette ama oralara girmeyelim fazla.
"Parayla saadet olmaz." yargısına da bir antitez oluşturuyor. Ayrı evde yaşamak istiyor. Evi lüks olsun, her istediği gerçekleşsin ama para sıkıntısı çekmesin. Emek harcayarak bir şeyler kazanmayı köylülerin daha iyi bildiği inancındayım fakat gözü yüksekte olmak da bir yere kadar...
Üff...
Bu konuda daha pek çok etken var.
Ortada bakış açılarını yanlış yorumlamak, empati kuramamak başlı başına bir faktör.
Aile büyükleri de yanlışları destekliyor mesela.
Hatta anneme göre (Annem ve babam akraba hatta kuzen oldukları için arada biraz sorunlar oluyor.) zamanında dayımın ikinci evliliği üzerine yaptıkları dedikoduları, sevinmeleri vs. gibi fesatlıkları şu an çocuklarının ayağına dolanmakta. İlahi adalet belki de. Ama olmaz diye bir şey yok hayatta. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmese de...
***
İnsan eşiyle ortak bir şeye gülebiliyorsa onu aldatmamalı.
Aldatıyorsa bunun adı doyumsuzluktur.
Kanaatsizliktir.
***
"Sessizliğimiz uykusuzluğumuzdan değil."
***
Güven, sevgiden de önceliğe sahip olabiliyor.
***
Büyükşehir, vakit öldürmek için bire bir şahsımca.
Ben burada, metro köyümde :) 5 dk içinde manava gidip gelebiliyorum.
En yakın yere 5 dk'da, en uzak yere en geç 1 saat içinde gidebiliyorum.
Blogger arkadaşlarımın çoğu Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşadığı için garipseyebilir.
Otobüs bekle, tramvay bekle, bekle babam bekle...
Sinir, stres, yorgunluk...
Ve büyüdükçe çeşit ve imkan da artıyor ya, seçim daha da zorlaşıyor yaa. :)
Şöyle şirin ama küçük bir yerde yaşamak istyorum, gezmeye ya da alışverişe de arada büyük yerlere gitmek isterim.
***
Bi' tane çanta aldım.
***
Şah Mat'ı okuyormuş. Birkaç sayfasına bir şeyler karaladım.
Bakalım dikkat edecek mi okurken, yoksa es mi geçecek?..
***
Kitaplarda tutunamıyorum, bu sefer devam ama...
***
"bir iz kalır çıkaramam,
nefes alıp yaşayamam..."