27 Temmuz 2013 Cumartesi

Düğün İçin Önerileriniz



Herkese merhaba.
31 Ağstos'ta düğünümüz var. 
Araya bayram girmesi sebebiyle az kaldı diyebilirim.
Şu an hazırlık aşamalarındayız, Ramazan'la beraber tatlı telaşlardayız.
Ve ben farklı şeyler olsun istiyorum.
Her ne kadar her düğün birbirinin aynısı olsa da vardır küçük ayrıntılar.
Davetiyemizi beğendik. 
Nikah şekeri siparişimi verdim.
Magnet siparişi verdim.
Anı defteri ve kalemi siparişi verdim.
Bir de şu şekilde  kına hatıra afişi yaptırmayı düşünüyorum.

Tüm bunların dışında düğün için farklı önerilerinizi bekliyorum. 
Beyin fırtınası gibi yapabiliriz, belki ilham gelebilir.
Özellikle bir Türkçeci-Edebiyatçı olarak aklıma şiirler geldi ama tam oturmadı kafamda. 
Haydi...
Düşünceleriniz benim için değerli.
Saçma da olsa...

Yardımlarınızı bekliyorum.




24 Temmuz 2013 Çarşamba

Gökkuşağını Yakalamak / Kathleen Long





Herkese merhaba.
D&R'den indirimle aldığım kitaplardan biri Gökkuşağını Yakalamak.
9.90 TL idi. Fiyatı uygundu ama değdi mi bilmem. :(

Siz kendi gölgenizin esiri olmuşken, başkasının hayatını nasıl aydınlatabilirsiniz?

Bir zamanlar tek derdinin fazla kiloları olduğunu düşünen Bernadette Murphy, hayatın, yediği çikolata kadar tatlı olmadığını acı bir şekilde anlamıştır. Babasının ani kaybıyla kendini adeta bir boşlukta bulurken, kocasının onu terk edişiyle içten içe savaşmaktadır. En yakın arkadaşının bir bebek beklediği gerçeği ise onu adeta karanlığa sürüklemektedir.

Aslında acıya ve kalp ağrısına hiç de yabancı olmayan Bernadette, babasının ona bıraktığı şifreli cümlelerden oluşan bir defterle kendine bir yol bulmaya çalışacaktır. Çözmeye çalıştığı her şifreli cümle, yeni bir umut kapısıdır onun için. Ya bu umut kapısını aralarken gökkuşağının peşinden gidecektir ya da kendi gölgesine hapsolacaktır...

Gökkuşağını Yakalamak, kabullenişi ve hayat sağanağında nasıl ilerleyeceğimizi trajikomik bir dille anlatan etkileyici bir roman... 

"Kabullenişin ne demek olduğunu en iyi şekilde anlatan bu roman, kendi gökkuşağımızı bulmanın tek yolu olan hayat sağanağında nasıl yol almamız gerektiğini gösteriyor."
-A Novel Review-

"Ender kitaplar daha ilk sayfadan okuyucusunun başını döndürür. Gökkuşağını Yakalamak, işte onlardan biri."
-Novel Escapes-


"Hayatta gökkuşağının peşinden ya gidersin ya gitmezsin." sözünü felsefe edinen bu kitap, babasının bulmacaları ile anlam kazanmış.
Kitap çok akıcı, dili sade, esprili diyaloglar var. Kısaca tam yazlık kitap. Tatil kitabı. Ve bence bir derinliği yok. Derinlik birazdan yapacağım alıntı sözlerle kazandırılmaya çalışılmış ama bence maalesef başarısız olunmuş. Çok yüzeysel kalmış.
Ben çok klişe buldum açıkçası.
Aman aman bir kitap değildi benim için. Okumasam da olurmuş. Çok fazla bir artısı olmadı benim için.
Ama hafif bir kitapla vakit geçirmek isteyenler için ideal.

Bence babasının bulmacaları daha heyecanlı olmalıydı. Yani merak uyandırmalıydı, hatta biz de oturduğumuz yerden çözmek için uğraşmalıydık. Ama çözmüş çözmüş yazmış. Ne anladık arkadaş?
Benim fikrim bunlar. Yani ben kitapta kendimi bulamadım.

Bunlar da kitaptan alıntıladığım sözlerin yarısı;
Sözler anlamlı.

"Hayat oyunu, iyi bir ele sahip olmak değil, kötü bir oyunu iyi oynamaktır."
- H. T. Leslie
(Sayfa 43)

"Cesaret, ölümüne korktuğunu bilen tek kişi olma sanatıdır."
- Earl Wilson
(Sayfa 58)

"Hayatta yapabileceğiniz en büyük hata, sürekli bir hata yapmaktan endişe duymaktır."
- Elbert Hubbard
(Sayfa 71)

"Önemli olan kavganın içindeki köpeğin büyüklüğü değil, köpeğin içindeki kavganın büyüklüğüdür."
- Dwight D. Eisenhower
(Sayfa 82)

"Eğer nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, oraya vardığınızda ulaşmak istediğiniz yeri kaçırabilirsiniz."
- Anonim
(Sayfa 91)

"Hayallerine sımsıkı sarıl çünkü hayallerin yok olursa, hayat, kanadı kırık, uçamayan bir kuşa benzer."
- Langston Hughes
(Sayfa 99)

"Şimdi olduğu yere gelen herkes, eskiden olduğu yerden başlamak zorundaydı."
- Richard L. Evans
(Sayfa 115)

"Bir insanın yaşamının en önemli kısmı, iyilik ve sevgi adına yaptığı küçük, isimsiz ve anımsanmayan eylemlerdir."
- William Wordsworth
(Sayfa 126)

"Bazen kapıyı kimin çaldığını bilmek kolay değildir. fırsat mı, yoksa şeytan mı?"
- Anonim
(Sayfa 141)

"Limandaki gemi güvende olsa da gemiler bunun için üretilmemiştir."
- Anonim
(Sayfa 153)





22 Temmuz 2013 Pazartesi

Emma (Mini Dizi)





Aşk ve Gurur'u izledikten sonra benzerleri kısmında Emma'yı keşfettim. O da yine Jane Austen'in. Yine 19. yüzyıl İngiltere'si ve masal gibi. Biraz daha yakın zamanda ama, 2009 yapımı. 

Bazı sıkıcı sahneler olsa da bitince üzüldüm, keşke devam etseydi. Etkiliyor insanı.

İngiliz edebiyatının önde gelen isimlerinden Jane Austen’ın ölmeden önce yayınladığı son romanı Emma, 1995 yılında Alicia Silverstone’un rol aldığı Clueless adlı kült film ile yeniden gündeme oturmuştu. Romola Garai’nın başrolünde oynadığı dört bölümlük BBC yapımı dizi-film Emma’da etkileyici ve ayrıcalıklı bir kadın olan Emma’nın babası ve çocukluk arkadaşı Bay Knightley’in onaylamayan bakışları altında çöpçatanlığa soyunmasını izliyoruz.

Aşk ve Gurur'dan daha keyifliydi benim için. Oyuncular çok güzeldi. Oyunculukları da aynı şekilde.
Eğlenceli vakit için bire bir. Aşk ve Gurur'dan da daha hareketliydi.






İzlemek isteyenler buyursun buradan.





Aşk ve Gurur (Mini Dizi)







Herkese hayırlı akşamlar.
Sahura kadar yapılabilecek en güzel şeylerden biri kitap okumak, film ve dizi izlemek. Kitap uyku getirdiği için, ben de ayakta kalmayı tercih ettiğim için geriye filmin dizinin dibine vurmak kalıyor.
Hele bir de dönem dizisi ise, masal gibi at arabaları, kıyafetler, balolar, danslar varsa...
Dizinin adı Aşk ve Gurur.
İngiltere, 1995 yapımı.
Dram ve romantik.
Imbd puanı da bir hayli yüksek: 9.1.
Filmi de var ama dizisi bir ayrı güzeldi. 
6 bölüm.
Yaklaşık birer saat şeklinde.
Ayrıntılı bilgi için tıklayınız

Başlarda asıl oyuncuya alışamasam da son bölümlere doğru gözümde iyice güzelleşti. :D
Bunun dışında fazla yorum yapmak istemiyorum ama Mr.Collins'e acayip sinir oldum. Bir de oynak kardeşine. :)
Dönemin özellikleri, kıyafet,saç, dekor derken o havayı teneffüs ediyorsunuz.
Oyunculukları da harikayde gerçekten.
İzleyin, pişman olmazsınız.







İzlemek isteyenler hemen buradan buyursun. .





16 Temmuz 2013 Salı

Valiz




" Elindeki valizin rengi,
saç rengine hiç uymuyor ...
Gitme !"



-Kazım Baran Yılmaz-



14 Temmuz 2013 Pazar

Black Mirror


Mutlaka izleyin.
Mutlaka!
Daha önce de bahsettiğim gibi, dizi desem dizi değil, film desem film değil. 2 sezon var şimdilik, üçer bölümden toplam 6 bölüm. 
6 bölümü de birbirinden ilginç ve etkileyici. 
"Hey! Ne oluyoruz?!" dedirtiyor insana.
İnsanlığın ve dünyanın sonu nereye gidiyor? Tüm iyileşmelere ve gelişmelere rağmen neler bizim hayatımızı karartıyor? Durup düşünmenizi sağlayacak.
İzlemeyen bin pişman olur söyleyeyim. Böyle harika bir şey kaçmaz.
Sonra "Neden kimse bunu daha önce bana önermedi?" demeyin kendi kendinize benim gibi. 



Yapımı : 2012 - İngiltere
Tür : Dram ,  Komedi ,  Korku
Süre:  Değişiyor.
Yönetmen : Otto Bathurst,  Euros Lyn,  Brian Welsh
Oyuncular : Toby Kebbell ,  Hayley Atwell ,  Rupert Everett ,  Domhnall Gleeson ,  Jimi Mistry
Senaryo : Charlie Brooker ,  Konnie Huq ,  Jesse Armstrong
Sinemalar.com Puanı: 8.1
Imbd Puanı: 8.5














Keyifli Ramazanlar...



13 Temmuz 2013 Cumartesi

Filmler Ve Kitaplaaaar Şimdi



Herkese merhaba.

Uzun bir yazı sizi bekliyor, tavsiyem şu müziği de açıp okumanız. 

Öncelikle unutmadan şunu paylaşayım. Yarın öğretmen adayları için alan sınavı var, bilenler bilir. Duymuşsunuzdur ya da.Nişanlım o sınava girecek işte, bol dualarınızı bekliyorum.

Ben de evde olduğum için tüm hafta boyunca kitaplar açısından çok verimli oldu benim için. Annem okuma dedikçe okuyasım geldi biraz da. :) Hatta yetmeyeceğini düşünerek D&R'nin indirimlerinden de faydalanarak sipariş vermiştim. Hala elime ulaşmadı ama kargo. Herhalde pazartesiye kaldı.

Gelelim devrilen kitaplarıma;

En son Haziran ayı sonunda Senden Önce Ben'de kalmıştım. Onun ardından keyifli olması için, artık biraz kafamı dağıtması adına birkaç seriye başlamayı düşündüm. Ve ilki Beni Seç oldu. 


Bir prens nasıl tavlanır?

İllea ülkesinde tüm genç kızlar doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilmez mücevherlere, göz alıcı elbiselere ancak bu şekilde sahip olabilecekler. Bunun için tek bir şansları var: Seçim. Kıyasıya bir mücadeleyle geçen seçimi kazanmanın tek yolu Prens Maxon'ı kendine aşık etmek.

Amerika içinse seçim, bir kabustan farksız. Bu yarışa girmeyi kabul ederse, kendisinden aşağı sınıftan olduğu için herkesten gizlediği aşkı Aspeni arkasında bırakmak zorunda kalacak. Öte yandan bu, ailesinin tek kurtuluş şansı.

Amerika saraya adım atar atmaz, kendini esrarengiz bir dünyanın içinde bulacak. Saray hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmayacak.

''Açlık Oyunları ile The Bachelor arasında bir yerde duran bu roman öyle eğlenceli ki. Yazar, Amerika'nın gizli, ilk aşkının külleri sönerken Amerika ve Prens Maxon arasında gelişen kimyayı öyle ustaca kurmuş ki, okumaya doyamıyorsunuz.''
-Publishers Weekly-

''Kiera Cass'in ilk romanı Beni Seç, reality şov ve distopik bir peri masalının mükemmel sentezi.''
-Kiersten White, Paranormal-

Açlık Oyunları'nı okuyanlar bilir. Kurgu kısmen ona benziyor fakat saray ortamında geçiyor. Dili çok basit, sade ve kitap çok akıcı. Sanırım başladığım gün bitirmiştim, ikinci kitabına başlayabilmek için. Kapak özellikle çok cezbedici gelmişti bana. Merak uyandırıyor. Eğlenmek için okunabilir. Bir şey katmaz tabi ki. İçerikten daha fazla bahsetmek istemiyorum. 

Ve Elit'le devam ettim. 

Sarayda 6 kız... Savaş kızışıyor.

"Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum.
Aspen'in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi.
Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım.
Maxon'ın haftanın ilk günlerinde verdiği şifreli sözü düşündüm...
Gözlerimi yumdum ve kendimi yokladım.
Bunu gerçekten yapabilir miydim?
Illéa'nın yeni prensesi olabilir miydim?"

Saraya 35 kız girmişti, şimdi 6 kız var.
Ve artık Elitler Prens Maxon'ın aşkını kazanmaya çok daha kararlı.
Zaman America'nın aleyhine işliyor. Biran önce karar vermeli.
Çocukluğundan beri birlikte gelecek hayalleri kurduğu Muhafız Aspen mi?
Yoksa nefes kesici romantizmiyle başını döndüren Prens Maxon mı?
Kimi seçerse seçsin, aklı diğerinde kalacak.
Ve Asi Kuzeyliler bu peri masalının mutlu sona
ulaşmaması için ellerinden geleni yapacak.


Yazar en heyecanlı kısımlarda bitirmiş, diğer kitaba başlamış. Sanki bilinçli yapılmış, kitap sayısını artırmak için uğraşılmış gibi. Artık yazarın mı yayımcıların mı parmağı var bunda bilemiyorum. Çünkü kitapların sayfa sayısı da az.

Elit'de de yine aynı şekilde sade bir dille entrikalar devam etti. 
Beğendim, keyifli zaman geçirmemi sağladı.

Bu şekilde düşünenler için tavsiye ediyorum. Bunu da diğer gün içinde bitirdim, uyumamak için direndim okuyabilmek için inanın. Elinden bırakamıyor insan. 

O arada yolculuk esnasında Aşka Şeytan Karışır'a başladım. 


Gençliğin verdiği cesaretle zor bir aşkın içine gözü kapalı giriverir Aslı. Toplum kurallarını, ahlakı, vicdanı, ayıbı bir kenara atarak, teyzesinin sevgilisi Ömer'e kaptırır kalbini. Sevgilisinin evli olması bile umrunda değildir ilk başlarda. Ama kıskançlık, sorgulamalar, hayaller ve hayal kırıklıklarının ardından çareyi kaçmakta bulur. Yıllar sonra, artık olgun bir kadın olduğunu sandığında, Ömer tekrar çıkar karşısına.
Çok akıcı bir üslup, çok iyi gözlem, çok doğru tespitler... Herkesin alacağı bir şeyler var kitaptan. Ve ileride torunlarınıza 2000'li yıllarda aşk ve arkadaşlık ilişkilerinin nasıl olduğunu göstermeniz açısından lüzumlu bir kitap.
-Pakize Suda-
Hande Altaylı'nın Aşka Şeytan Karışır adlı romanı kolay okunuyor ama ilişkiler dünyasının yutulması en zor "lokmaları"nı okuruna sunuyor.
-Haşmet Babaoğlu-
Bir kadının hayatta karşılaşabileceği birçok duygu ve yalnızlık var kitapta, yazar tarafından yeni tanımlanmış kavramlar da var. Sizin de ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

-Ayşe Arman-

Zaten cep boyu idi. Hande Altaylı'nın kitabı diye aldım, bir de fiyatı uygun olduğu için. Tahmin ettiğim gibi zaten aşk, ilişkiler, ayrılıklar, arkadaşlıklar üzerine artık klişeleşmek üzere olan bir kurgu ile yazılmış. Ama yine merak uyandırıcıydı. Kahperengi kadar olmasa da. Ama ilişkilerde sığ bir şekilde (özellikle sırf cinsellikle) başlayan ve ardından derin bir aşk gelmesini anlayamıyorum. Neyse, daha fazla konuşmayayım içerik hakkında, okuyacaklar olabilir. Ama kitap basitti. Çerezlik diyebilirim.

Bundan sonra da Yine bir serinin ilk kitabı olan Obsidiyen'e başladım. :) 


Sıradan insanlar yoldan çıkmaz, en masumlar günahkâr olmaz, iyiler kötülük yapmazdı; eğer aşka şeytan karışmasaydı...

Her şeye yeniden başlamak çok berbat.

Annemle birlikte Batı Virginia'ya taşındığımızda, kendimi
sıkıcı işlere adamıştım, ta ki tüyler ürpertici yeşil gözleri ve
kaslı vücuduyla yan komşumuz karşımda dikilene kadar.
Ama işler tahmin ettiğiniz gibi gitmedi.

O, ağzını açtı.

Daemon hem kabaydı hem de kendini beğenmiş bir pislikti.
Birbirimizden hoşlanmamıştık. Tam hikâye burada bitiyordu
ki bir kazaya uğradım ve Daemon zamanı dondurarak beni
kurtardı.

Yakışıklı uzaylı komşum üzerimde bir iz bırakmıştı.

Yanlış okumadınız. O, bir uzaylı. Daemon ve kız kardeşinin
yeteneklerini çalmak isteyen düşmanları vardı ve Daemon'ın
bıraktığı iz bütün düşmanları başıma toplamıştı.

Bu korkunç durumdan canlı kurtulmak içinse tek yapmam
gereken üzerimdeki uzaylı izi etkisini yitirene kadar
Daemon'ın yanından ayrılmamaktı.

"Obsidiyen'e bayıldım. Romanı bir gecede bitirmeye, kendinizi
Daemon'a kaptırmaya ve serinin ikinci kitabı için sabırsızca
beklemeye hazır olun."
-Deborah Cooke, The Dragon Diaries-

"Daemon ve Katy, ateşle barut gibi. Her bölüm nefesinizi kesecek ve dahası için yalvaracaksınız."
-Jus Accardo, Touch-

"Armentrout'un yeni serisinin ilk kitabı başından sonuna hiç
azalmayan bir heyecanla akıp gidiyor."
-RT Book Reviews-


Alacakararanlık tarzında bir seri olduğunu söyleyebilirim. Yine sonlandırmalar en güzel yerinde yapılmış. Dili sade ve akıcı. Bir derinliği olmasa da mizahı güzel. Daemon hayranları çok biliyorum, zaten kapakta da bizim hayal etmemize müsade edilmemiş, hazır bir şekilde verilmiş ne yazık ki. Yakında filmi veya dizisi olur diye tahmin ediyorum. Merak edenler okusun, yine keyiflik bir kitap. Ama yine insan hem bitirmek için okuyor hem de bitmemesi için okumaya kıyamıyor. Anlayın artık. :)

Arkasından serinin 2. kitabı Oniks'i okudum. 




Daemon'la aramızda bir uzaylı bağı olmasının muhteşem olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Gerçi bu bağa rağmen ona direnmeye kararlıyım. Ama bunu yapmak hiç de kolay değil çünkü Daemon (kahretsin!) gittikçe gözüme daha da taş gibi görünüyor. Üstelik bu sefer Arumlardan çok daha büyük bir problemimiz var. Savunma Dairesi kasabada.

Eğer Daemon'ın yapabildiklerini keşfeder ve benim de onunla
bağım olduğunu anlarlarsa ikimizi de mahvedecekler. Bu arada okula yeni biri geldi ve herkesten gizlediği bir sırrı var. Bana neler olduğunu biliyor, yardım da edebilir ama bunun için (sanki mümkünmüş gibi) Daemon'a yalan söylemeli ve ondan uzak durmalıyım. Kimi kandırıyorum ben?!

Kimse sonsuza kadar yalan söyleyemez.

Ultra yakışıklı ve ultra odun Daemon Black geri döndü!
Lux serisi, Obsidiyen'den sonra 2012'nin en iyi genç yetişkin kitabı seçilen Oniks ile tam gaz devam ediyor. Daemon'a karşı koymanın imkânsız olduğunu artık siz de çok iyi biliyorsunuz...

Vampir Günlükleri'ni de çağrıştırdı bana bazı diyaloglar ve ilişkiler. Yine heyecanlıydı ve artık soru işaretleri azalmaya başladı ilişkiye dair. Neyse, yeter bakalım. ;)

Sırada Med-Cezir var Elif Şafak'ın. 

"... bir gün bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir 'yabancı'yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar."

"Med-Cezir başlığı altında yazılarını toplamış Elif Şafak. (...) Dergilerde, gazetelerde yayımlanmış yazılar. Tarihsiz, çoğu kez de tarifsiz. Kendini de benzettiği, kökleri havada Tuba Ağacı gibi metinler. Böyle de olması gerek. Metin tek başına boşlukta duruyorsa duruyordur zaten. Durmuyorsa hiç durmasın zaten. Tarihsiz durabiliyorsa tarif edebilir kendini metin."
-Ece Temelkuran-

"Elif Şafak'ı yalnız romanlarından tanıyanlara, kafalarındaki fotoğrafın eksik karelerini tamamlamak için Med-Cezir'deki yazıları okumalarını salık veririm. Burada kanlı canlı, öfkesiyle, inadıyla, kırılganlığıyla, tutkularıyla velhasıl renginin bütün tonlarıyla Elif Şafak var."
-Ali Çolak-

Üniversitede Elif Şafak hastasıydım. Özlemişim. Sadece bunu diyebilirim. Bir soğuma dönemi geçirsem de yazara karşı, kendinden daha çok şey veren bu yazılarında ona hak verdim bazı konularda. Yazarlar, karakterlerini anlatırken illa ki kendinden bahsetmek zorunda değil. Maalesef biz, okurken karakterlerde hep yazardan bir şeyler arıyoruz. Mutlaka vardır ama biz genellikle tamamen özdeşleştirdiğimiz için yazar hakkında bazen yanılgılara düşebiliyoruz. En basiti bu konuda. Ben de sanırım bazı ayrıntılarda öyle yapmışım. Ama İskender adlı romanında kapakta kendi resmini erkek şeklinde koymasını hala sindirebilmiş değilim. Medyatik olmak için yazarlar bu gibi hatalara düşmemeli derim ben. Çok sevsem de. Neyse, kitap yazarın zamanında yazdığı ve bazılarını gazetede yayınladığı yazılardan oluşmaktadır. Yine dili harika, benzetmeler çekici. Onun gibi kelimeleri dans ettiren yazarımız az maalesef. Özellikle kadın. Hele ki kadınlar söz konusu olunca engin bir deniz. Çok iyi gözlemci vesselam.

Arkasından da yine bu sıralar çok satılan Cehennem Çiçeği'ni okudum. 

"Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür."

Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü.

Alper Kamu 9 yıl sonra, hâlâ 5 yaşında.

Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte
her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmosferde, kırık hayatların, küllenmiş aşkların ve daha nice esrarın peşinde kara mizahla yüklü yeni bir yolculuğa çıkıyoruz.

Kahramanımız, bu kez bir çocuğun ölümü ve eski bir aşk hikayesinin ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için uğraşırken, "İnsanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmenin ne anlamı var ki?"
diyen bir dedektife yakışacak şekilde, adalet kavramımızı sorguluyor.

Alper Kamu Cehennem Çiçeği; ilk üç romanıyla edebiyatımızda kendine özgü ayrıcalıklı bir yer edinen Alper Canıgüz'den kahkaha ve gözyaşının iç içe geçtiği büyülü bir serüven. 

Yazarın Oğulllar ve Rencide Ruhlar adlı kitabından sonra çitayı biraz daha yükselttiğini düşünenler var. Bilmiyorum, o kitabını okumadım. Ve kitap bana saçma geldi başta. Çocuk karakter ve her ne hikmetse çocuk gibi değil. Normal adamdan bin kat daha cin fikir. Sanırım bu da Murat Menteş'in Ruhi Mücerret'ini anımsattı. Orada 100 yaşında bir dede iş başında iken burada çocuk olayların içindeydi. Ha eğlenceli mi? Eğlenceli. Kahkaha attım mı? Atmadım. Güldüm mü? Güldüm. Keyif aldım mı? Aldım. Yeterli sanırım. Ahmet Ümit'in biraz da mizahi şeklini istiyorsanız mutlaka okuyun. :D

Veeee... 
Son olarak elimde halen okuduğum Kitap Hırsızı var. 

Hiç Kimse Sıradan Değildir'in yazarı Markus Zusak'tan tüm dünyada büyük yankı uyandıran sıra dışı bir roman.
Kitap Hırsızı

"Yılın en çok beklenen kitabı. Olağanüstü... gerçekten muhteşem!"
-Publishers Weekly-

"Merak uyandıran, hayat dolu ve son derece ustalıkla yazılmış, nefes kesen bir roman; aynı zamanda harikulade ve sürükleyici."
-The Guardian-

Ödüllü yazar Markus Zusak'ın akıllara kazınacak kadar etkileyici ve şiirsel bir dille yazdığı bu roman, okuyucuya sunulan benzersiz bir hediye gibi...

"Hayatınızı böylesine derinden etkileyen başka bir kitaba daha rastlamamışsınızdır. Muhteşem!"
-GoodReads-

"Bu unutulmaz hikâye kalbinizi çalacak!"
-The New York Times-

"Güzel, felsefi bir yanı da bulunan sürükleyici bir roman...
Herkes okumalı!"
-Kirkus Reviews-

"Markus Zusak, zorlu bir konuyu ustalıkla anlatarak gerçek bir başarı yakalamış. Olağanüstü... Tek kelimeyle harika bir kitap."
-The Wall Street Journal-




Hitler Almanya'sından ve savaş zamanından kalma hüzünlü bir hikaye. Sıkıntılar içinde ama küçük mutluluklarla yetinen küçük bir kitap hırsızı. Hem kitap sevgisine dair güzel bir kitap. Ve dili mi? Çok hoş. Sanki Amelie filmini izler gibi. Hafif ama derinden etkiliyor. Şimdilik bu kadar yorum yeter. Okuyun derim. Hala bitmese de...



Kitaplarım bu kadar. Yaklaşık 10 gün üçünde okudum tüm bu kitapları.

Gelelim filme. En son hayranı olduğum Audrey Tautou'nun başrollerinde oynadığı 2004 yapım Amerikan ve Fransız filmi.

1. Dünya Savaşı sonrası nişanlısını bulmaya çalışan bir Fransız kadının mücadelesi. Bazı sahneler Amelie gibi ama teması daha güçlü ve çaresizlik baskın bir duygu. Kurgusu güzel filmin ama ben tam içine giremedim. Bilmiyorum neden ama sanırım benden kaynaklanıyor.

Totem yaptığı sahneler hoşuma gitti. 

Onun dışında savaşın zorlukları, çirkinlikleri ve insanları ne hale getirdiği güzel bir şekilde vurgulanmış. İzlenebilir. Benim puanım 7.









Ve bir de Black Mirror diye bir diziye başladım. Dizi desem dizi değil, film desem film değil. Zaten 2 sezon toplam. Üçer bölümden 6 bölüm.  
2012 İngiltere yapımı. Şaşırtıcı.
Dehşet bir şey yaa. Anlatamam, izlemeniz lazım. Neden daha önce izlememişim dedim kendi kendime.
Şöyle ki, her bölüm birbirinden farklı konularda. Yani bağımsız. Hatta farklı yönetmen ve oyuncular tarafından çekilmiş. 
Şu an piyasada olan dizilere bin basar. Çekimlerini geçiyorum, alttan alta vermek istediği konular muhteşem. Özellikle teknolojinin hayatımızı ne denli etkilediği hatta ne kadar kapladığı üzerine. Oturulsa üzerinde saatlerce analiz yapılabilecek mevzular içeriyor. 
Hala şaşkınım, aklıma geldikçe. Tabi bazı filmlerden de esintiler var. Birinde Testere, diğerinde de Ada filmine dair benzerlikler buldum. Mutlaka izleyin. Tavsiye!
Sonra pişman olursunuz. Hatta karışık bile izleseniz olur.

Hayırlı Ramazanlar...





9 Temmuz 2013 Salı

D&R İndirimli Kitapları



Merhaba. Bugün kendimi aştım, ikinci yazımdayım. Ama bunu paylaşmak istedim.
Kitap almama adına kendi kendime bir sözüm vardı ama bakın buna hangi güzel indirim engel oldu?..

D & R'nin Can Yayınları'ndan sonra Doğan Kitap indirimi de başlamış. Kitaplar 5 TL. Bunun için açtım ama diğer indirimdekilerden attım sepete.






Ben bu güzel 6 kitabı aldım. İlk defa D & R'nin internet sayfasından alışveriş yapıyorum. Ödeme yapana kadar fiyatlara inanmadım ama gerçekten de varmış indirim. İnşallah bir sorun çıkmaz, çünkü çok hevesli aldım. Ve ilk defa uygun buldum. Sizce de uygun mu bir bakın arkadaşlar?

Ve siteye bir göz atın derim. Kaçırmayın alacağınız kitaplar varsa...



Dostluk Ekmeği 9,90 TL


Gökkuşağını Yakalamak 9,90 TL



Neredesin Bernadette? 9,90 TL



Lux 3 Opal 15,49 TL


Aynı Yıldızın Altında 18,49 TL



Edebiyattan Pek Anlamam 10,12 TL



Yorumlarınızı bekliyorum.



Ley Ley Mimi Mimi Ley 3


Selamlar. Spot Işığını Arayan Kız'ın sayfasında hoş bir mimle karşılaştım. Çok farklı sorular değil, cevaplarım da ilginç değil ama içimden geldi şu an. Bilemiyorum artık. Zaten en az bir yıldır mim cevaplamamıştım. Bazen zoruna gider insanın ama içinden gelince böyle oluyor demek ki.


KURALLAR: 
-Sorular içerisinde bir kuralla belirtilmediği sürece, soruları yalanlarla cevap vermek kesinlikle yasaktır.
-Sorulardan herhangi biri boş bırakılamaz.
-Mim bitirildikten sonra kadim bir ritüel olarak 3 su bardağı -yaklaşık 800 ml- su içilmelidir. (Lütfen yanınızda bulundurunuz.)
-Mim aile bireyleri tarafından yarıda kesilirse lütfen kaydedip kapatınız, sekmeyi değiştiriniz veyahut pencereyi aşağıya indiriniz.
-Bu mimin ideal cevap süresi 15 ve 45 dakika arasıdır. Puanlama veya sıralama yapılmayacaktır.
-Mim yapılırken giriş ve kurallar kısmının paylaşılması zorunludur.
-Başlamadan önce lütfen ekran parlaklığınızı makul bir düzeye getirip fişinizi elektrik kaynağına takınız. Ani kapanmalar ve batarya bitmesi gibi vakalar sigortamıza dahil değildir.


1-En sevdiğiniz renk/renkler nedir?
Beyaz çoğu zaman favorimdir. Ama bu yaz kıyafetlerimde özellikle su yeşilini ve pudrayı tercih ediyorum. İkisi de beyazla harika oluyor. 

2. İnsanları boy/kilo/dış görünüş/göz rengi/vesaireye göre sınıflar mısınız?
Sınıflamam, sevmem ama şöyle bir durum var. Bir kişiyi tanıtmam gerektiğinde bu özelliklerden bahsederim. Çünkü kıyafetleri hiç aklımda kalmaz. İşte kilolu, kısa, kaşı birmiş gibi duran diye tariflerim olmuştur. :)

3. Ayakkabı numaranız nedir?
Güzel soru. Ayakkabı numaram 35.5. Evet, evet! Yanlış duymadınız. Yok, küçük olması iyidir bazılarına göre ama ayakkabı seçiminde çok zorluk yaşatıyor. Belli yerler dışında böyle bir numara bulmam ya da yaptırmam zor oluyor. Hatta en son Muya'dan özel siparişle almıştım ayakkabı.

4.Hiç dişiniz çürüdü mü?
Diş bu, çürümez mi? Çocukluğum dişçi koltuğunda geçti diyebilirim. Dişimdeki dolgu ve kanal tedavisi sayısını bilmiyorum ama dişlerim sağlıklı olmadı şimdiye kadar. Ama çok şükür ki, düzgünler. :)

5.Herhangi bir yeteneğiniz var mı?
Yetenek?.. Müzik aletleri ve sporla ilgim yoktur. Ama hafızam iyidir. Elimin ayarı da iyidir, özellikle mutfakta harikalar yaratmak adına. Yetenekse bunlar...

6- İlgi alanlarınız nelerdir?
En büyük ilgi alanım kitaplar. Okuması, alması, saklaması, bakımı... Her şeyi ile. Kitap alışverişi hastalık oluyor zamanla. Bu zaten bende ilgi alanı olmaktan çıktı, bir alışkanlık, bir bağımlılık.

Ayrıca film izlemeyi seviyorum. Kendimce çok fazla film kültürüm olmadığını düşündüm uzun süre ama benim izlediğim film kadar film izlemeyen arkadaşlarımın olduğunu görünce bu düşüncemden vazgeçtim. Geçen bir film izlerken Forest Gump'a değinme yapıyor filmde, ben gülüyorum, kimse anlamıyor. O ney diyorlar... :)

7. Hayatınız boyunca en nefret ettiğiniz insanlardan birinin kişiliğini tanımlayınız.
En nefret ettiğim insan, başkalarının hayatına karışan ve de her lafıyla ortalığı karıştıran ve hiçbir şey yapmamış gibi masumiyet maskesi ile bir köşeye çekilenler. Bir de çok konuşanları sevmem. Bu özellikleri barındıran biri var, evet. Maalesef.

8. Şu anda resmi olarak eğitim görüyor musunuz? Okulla ilgili düşüncelerinizi belirtiniz.
Eğitim görmüyorum, eğitim veriyorum. :) Vermeye çalışıyorum. 1 yıllık öğretmenlik hayatım bazı yönlerden su gibi akıp geçti bazı yönlerdense eziyetli oldu. Ama çok şükür ki, çok güzel bir okulum var. Her yönden şanslı hissediyorum kendimi. Sadece idareden memnun değilim diğer öğretmen arkadaşlar gibi. :)

  

9. İnsanlarla ilişkilerinizi nasıl tanımlarsınız? İnsanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sorular ucu açık sorular ama dilim döndüğünce cevaplamaya çalışıyorum.

İnsanlarla ilişkilerim genelde mesafeli olmuştur. Başlarda kimseyle hemen canım cicimli olamam. Hep bir boşluk bırakırım. Ama sonra da çok seversem, severim. Bu sene de öyle oldu. Okulda öğretmen arkadaşları bir yıl boyunca gözledim. Kim iyi niyetli, kim insanları kullanmaya çalışıyorum gözlemledim. Bunları göz önüne alarak bir şeyler yapmaya çalıştım.

Genel ilişkilerde ise çok fazla açık değilimdir. Kendimi çok iyi ifade edemiyorum bazen. Sessiz kalıyorum. Kendi içimde her şeyi hallediyorum ama bazen söze dökemiyorum. 

İnsanlar... Çeşit çeşit. Tuhaf olanları daha çok ama.

10. Cinsiyet rolleriyle ilgili fikir ve düşünceleriniz nelerdir?
Cinsiyet rolleri ile ilgili şöyle düşünüyorum. Bazı işler güç gerektirir, özellikle ben yapamam. Bu yüzden "Bu erkek işidir." sözünü desteklerim. Sırf eşitlik adına altından kalkamayacağım erkek işlerini üstlenmeyi mantıklı bulmuyorum. Allah'ım erkeği ve kadını birbirinden farklı yaratmış. Tabi bu yaratımın da mutlaka sonuçları ve gerekleri olacaktır. Kadın daha naif, hassas iken erkek kuvvetlidir. En basiti bu. Ama bu bahsettiğim işlerin farklılığına göre değişir. Ben eşit olduğumuzu düşünmüyorum, sadece eşit haklara sahip olmamız gerektiğine inanıyorum.

11. Türkçe'nin dil kurallarını nasıl buluyorsunuz?
Tam benlik soru. Bir Türkçeciye sorulabilecek en güzel soru. Ama ben Türkçe kelimesinden sonra gelen eklerin kesme işareti ile ayrılmasının yanlış olduğunu bildirerek soruyu cevaplamış olayım. Yani şöyle ki, "Türkçenin" yazımı doğru, "Türkçe'nin" yazımı yanlıştır. :D

12. Kendinizi etrafınızdaki insanlardan üstün görür müsünüz?
Bazen. Gerçekten üstün olduğumu görürsem kendimi ezdirmem. Üstünlük burada benim için kibir veya koltuk kabartma anlamında değil, sadece kendi içimde yaşadığım güven anlamındadır. 

13. Uykuyu sever misiniz, küçükken sever miydiniz?

İş hayatına başlamadan önce sevmezdim. Ama sabahları erken kalkma düşüncesi olduğundan beri, hesap yapıyorum. İşte saat 12 ise, sabah 06.40'ta kalkıyorum. "Evyah! Bu kadar uyku yetmeyecek!" diye tedirgin oluyorum. Günümün yorgun geçeceğini düşünerek daha erken uyumaya çalıştım. Ama tatilde bu yok, harika!

14. Biri size bugün ölecek olduğunuzu söylese üzülür müydünüz, üzülürseniz ne için üzülürdünüz?
Üzülürdüm, daha evlenmeden, çoluk çocuğa karışmadan, hayatımı yaşamadan... :)  

15. Paraya ve statüye değer verir misiniz?
Statüye değer veririm ama gerçekten çalışma ile o koltuğa geçiliyorsa. Yok, işin ucunda başka dalavereler varsa saygım yoktur. Paraya gelince değer veriyorum. Bu sene daha iyi anladım ki, paran varsa iyi yaşıyorsun. Paran varsa, güvenin var. Maalesef böyle. Paran varsa sen de varsın. Yıllarca hep karşı çıktım buna ama o zamanlar baba parası yediğim öğrencilik günlerimdi.

16. Kendinizle ilgili 3'ü doğru 4 şey söyleyin.
- Yalnızlığı çok seviyorum.
- Evlilikten korkmaya başlıyorum. 
- Özgür olmak istiyorum.
- Öğrencilerimi dövmek istediğim anlar olmadı. :)

17. Banyo yapmayı sever misiniz?
Seviyorum ama bazen dar zamanlarda vakit kaybı gibi geliyor. 

18. Hayvanları sever misiniz, en çok ne tür hayvanları seversiniz?
Hayvanları severim ama şirin olacak. Ama bakımını üstlenemem henüz.

19. Genetik bilimiyle ilgili düşünceleriniz nelerdir? Canlıların genetiğinin değiştirilmesi sizce ne gibi sonuçlar doğurabilir? (Şöyle iyi/kötü sonuçlar doğurabilir çünkü...)
Bu denli bilimsel sonuçlara varılması güzel ama yaradılış açısından müdahale edilmesine karşıyım. Doğru bulmuyorum. 

20. Hayatınızı nasıl buluyorsunuz?
Şu an bazılarına göre en heyecanlı dönemimdeyim. Tatlı telaşlar diyelim. Meslek açısından da birçok arkadaşımın olmak istediği ama olamadığı yerdeyim. Ama binlerce şükür Rabbime.

21. Yaz tatilini beğendiniz mi?
Fikri güzel ama henüz tadına varamıyorum. Çünkü nişanlım KPSS'ye girdi ve girecek. Onun stresi ve düğün hazırlıkları bu yazı bana yaşatmayacak gibi.

22. Dış görünüşünüze önem verir misiniz?
Veririm. İnsan kendini yansıtır. Bunu öğrencilerimde daha iyi gözlemledim. Ama tamamen de bir önyargı oluşturmamalı. Bunun dengesi bizde.

23. İnternet sizi tatmin ediyor mu?
Bazen. Bazen o kadar sıkılıyorum ki... Yetmiyor. Oturasım gelmiyor başına.

24. Kaşınızı kaldırabiliyor musunuz? (İkisini birden değil, şu kaş atma olayı.)
Evet. :)


25. Gözlüklü müsünüz? Gözlüklüyseniz lens mi yoksa gözlük mü tercih edersiniz? Gözlüksüzseniz, gözleriniz bozuk olsaydı lens mi yoksa gözlük mü kullanmayı tercih ederdiniz?

Gözlüklü idim. Halen evde gözlük kullanıyorum, dışarıda lens. Lens çok rahat ama üç ay önce geçirdiğim alerji yüzünden daha az kullanmaya çalışıyorum. Ama gözlük bir yük gibi. Hatta bugün lens siparişi verim internetten, bakalım ne olacak.

Sorular güzeldi, güzel vakit geçirdim ben. Okuyan arkadaşlarımdan isteyenler cevaplayabilir. Kimseyi zorlamak istemiyorum. Tercih sizin. 

Sevgiler...



(Görseller favim'den)



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...